Cihet-i askeriyemizin efsane olan postalları!

Haberin Devamı

Birinin adı Churchill postalı, diğerinin adı Roosevelt postalı idi.. Prada, Gucci, Church gibi marka ayakkabıların bilinmedi zamanın yıldızlarıydı.. Sümerbank ayakkabısı kovalayan bir memur çocuğu olarak bize nasip olmadı..

Hey yavrum hey!

İngiliz Ordusu’nun askeri, önümüzdeki yıldan itibaren Türkiye’de imal edilen postallarla eğitime çıkacak..

Ne varmış bunda, demeyin..

Askerin ayağına ayakkabı giydirmek bizim evvel emir birinciye gelen meselemizdir..

Osmanlı’da padişah efendimiz cihat ilan edip de küffarın üzerine yürümeye niyetlendiğinde önce Sancak-ı Şerif ortaya çıkarılırdı..

Memleketin Müslüman tebaasından en gayretli olanlar askere gönüllü koşardı..

Gönülsüz olanları da toplayıp, arkadan getirirlerdi.. Bunların ellerine tüfek, sırtlarına üniforma niyetine çuha geçirmek zor değildi..

Lakin iş askerin ayağını donatmaya geldi mi bizim levazımcıların soluğu tıkanırdı..

***


Balkan Savaşları’ndan itibaren çekilen seferberlik hali fotoğraflarına bakın.. Askerin yarıdan çoğunun ayağında çarık vardır..

Çobanın, yabanın çarığı üniformaya uysun diye dolağın icat edilmesi bu ihtiyaçtandır..

Asker önce çarığını giyerdi.. Üniforma ile aynı renkten veya yakın tonlardan dolak denen şeridini de baldırına dolardı.. Böylece dört dörtlük (!) donanmış olurdu..

O düzen aynı şekilde işleyip Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar gelindi..

Savaş bitip de Devr-i Cumhuriyet’in kapıları yeni bir düzene geçmek üzere açıldığında bir de bakıldı ki askerin baş ihtiyacı yine ayakkabı.. Yani postal..

İNGİLİZ ŞAHİT..

Asker milleti.. Birinciye gelen işi yürümek.. Eğitim için yürüyecek, cepheye gitmek için yürüyecek, cephede yer değiştirmek için yürüyecek..

Askerin hiç işi olmasa bile subay kısmı onları yürütecek bir bahane bulur.. Çünkü onların itikadına göre “Askerin yürümeden oturup, birbiriyle çene çalması..” hayra alamet değildir.. Nifak çıkarır..

Yürümek için de postal lazım.. Postal olmadı kuvvetli bir ayakkabı lazım ki iş tabana kalmasın..

Evelallah bizim çocuklar “yalın ayak” bile bu işlerin hakkından gelir ama doğrusu ayakkabı ile yürütmek..

1800’lü yıların ortasında Osmanlı topraklarına ayak basan İngiliz Yüzbaşısı Frederik Burnaby’nin anıları bizim askerin yürüme kabiliyetinin tanığıdır..

1853 Kırım Harbi öncesi Anadolu’da dört ay dolaşan Frederik Burnaby ile at uşağı, yolda cepheye sevk edilen askeri bir birlikle karşılaşırlar..

Silah altına alınan gençler tabur tabur Rus Cephesi’ne gönderilmektedir..

İngiliz Yüzbaşı yoluna çıkan birliğin haline şöyle bir bakar.. Görür ki dört yüz mevcutlu taburda kimsenin ayakkabısı yok.. Kırk elli genç çarıklı, gerisi yalın ayak..

Mevsim kış.. Her taraf kar.. Beraberlerinde iki de yedek at getiren Frederik Burnaby ile uşağı bile karın içinde zor bela ilerlemektedir..

İngiliz, birliğin başındaki mülazıma nereye gittiklerini sorduğunda “Erzurum’a..” cevabını alır.. Yaklaşık iki yüz kilometrelik bir yol..

***


Frederick Burnaby gördüğü yalın ayak, başı kabak askerler için aklından “Yolda donup ölecekler, hiçbiri Erzurum’u göremeyecek..” diye geçirir.. Mülazıma iyi şanslar dileyip yola koyulur..

Altı gün sonra güç bela Erzurum’a ulaştıklarında yolda karşılaştığı birliğin kendilerinden bir gün önce şehre girdiğini öğrenip hayretler içinde kalır..

1894 yılında Dakar’da savaşırken bir Afrikalı’nın attığı mızrakla vurulup ölen Frederic Burnaby için dünyada bizim askerden dayanıklısı yoktur..

Hele ayağında sağlam bir postal olursa..

Yıllar geçti.. Askerin postal derdi hiç bitmedi..

SAVAŞ GANİMETİ

Askerlik yapanlar bilir.. Bugün bile levazımda çalışan usta askerler yeni gelene “Kaç numara giydiğini” sorar ve fazla aranmadan bir çift postal seçip, önüne atar..

Verilen postal isterse ayağına uymasın..

“Bu postal 44 numara, benim ayak 42 numara..” diyemezsin.. Çünkü askeriyeye göre, postalı teslim aldığın saniyeden itibaren ayakların resmen 44 numaradır.. Postal uymadı diye küçülmez..

Yerli olanların dışında Churchill ile Roosevelt diye bilinen iki ayrı postal tipi daha vardı ki ikisi de kendi çapında birer efsaneydi..

Bunlar “askeri yardım” başlığı altında orduya hibe edilen postallardı..

İngilizlerin yardımıyla gelenlere Churchill denirdi ve kahverenkli olurlardı..

Amerikan yardımı veya hibesiyle gelen siyah renklilerin adı da Roosevelt diye bellenmişti..

Unvanlarına bakıp onları İngiliz veya Amerikan malı sanırdık.. Meğer çoğu Alman malıymış.. İçlerindeki seri numarası ve gamalı haç, hatta sahibinin yazdığı isim sayesinde ortaya çıktı..

İkinci Dünya Savaşı’nda öldürülen Alman askerlerinin ayağından çıkarılan postallar istif edilmiş.. Bir kat boya, bir kat cila..

“Türkler paşa gibi giyer..” denip, bize gönderilmiş..

İkinci eldi ama bize o kadar güzel geldi ki giymeye kıyamadık..

O postallar sadece muvazzaf subaylara bir de Ankara’nın, İstanbul’un tören kıtalarına dağıtılırdı.. Bir de Kore’de savaşanların eline bolca geçti..

***


1960’lı yıllardan itibaren bizim gençlerin birinciye gelen merakları arasına bu iki postal türü girdi..

Özellikle de motosiklet sevdalısı gençler ille de bu postallardan edinmek istiyordu..

Bu da bizim milletin bir acayipliği..

Hem “asker doğarız..” diye övünürüz.. Hem vakti gelince “askerlikten kaytarmak için..” bin bahane icat ederiz.. Hem de sivillik halimizde askeri malzemenin cazibesinden aklımızı kurtaramayız..

68 kuşağı fiyakasını “parka” ile yapardı.. Ondan öncekiler de Churchill ve Roosevelt postallarıyla..

Yıllar bu heveslerle gelip geçti..

Bir baktık ki İngiliz Ordusu’nun açtığı ihaleye kırk sekiz firma katılmış ve ihaleyi bizim memleketten Yakupoğlu A.Ş. kazanmış..

Dört yıl içinde 300 bin çift postalı üretip, İngiliz çocuklarına giydirecekler..

Nereden nereye..

Bakalım İngilizler bizim postallara nasıl bir isim takacak?

DİĞER YENİ YAZILAR