Bu yazı için biraz bekledim, acele etmedim, farklı olsun istedim. Bunca zamandır ne yaptık? Tercih listesi şöyle hazırlanır, böyle sıralanır, şuna dikkat edin, böyle yapın vb. dedik. Biraz ‘beylik’ davrandık. Böyle davranmakla bir şeyi görmezden geldik, sizlerin bu süreci ilk kez yaşadığını dikkate almadık, söylediklerimizi sanki biliyormuşsunuz gibi davrandık, oysa sizler bu önemli olayla ilk kez karşılaşıyordunuz, bizlerse yıllarca aynı işi yapıyorduk.
Onun için şöyle bir yöntem izledim; sizlerin en çok sorduğu, en çok öğrenmek istediği ve bu olayla ilgili en can alıcı noktalara değindim. Öyle lafı fazla uzatmadan, olayı çetrefilli boyutlara getirmeden, az ve net bir şekilde özetlemeye çalıştım.
Tercihler yavaştan başladı ama hızlı devam edecek. Fazla gün yok, ayın 18’i tercihlerin son günü. Keşke ayın 25’ine kadar devam etseydi, neyse artık yapacak bir şey yok.
Aklımdayken hemen belirteyim, önümüzdeki cumartesi ve pazar günleri Işık Üniversitesi’nin Şile Kampüsü’nde olacağım. Tercihlerle ilgili sormak istedikleriniz olursa, beklerim.
Şimdi gelelim can alıcı sorulara, bunları okuduğunuzda aklınızdaki pek çok sorunun yanıtını bulacaksınız ama yine de somak istedikleriniz olursa sgultekin@gazetevatan.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
- 30 tercihin hepsini dolduralım mı?
Yazdıklarınızdan pişman olmayacaksanız doldurun, 30’ncu tercihiniz bile okuyacağınız tercihse doldurmakta sakınca yok! ‘Hele bir yazalım, sonra bakarız’ demeyin. Bu, yapacağınız en büyük hata olur; önce düşünün, sonra yazın.
- Çok tercih yapmak şansımızı artırır mı?
Yerimiz varken, tercihleri ve alternatifleri çoğaltmakta yarar var. İlla ki 30 tercih yapacağız diye bir kural yok ama bize sunulan olanağı da değerlendirmek gerekir. Örneğin aynı başarı sırasından birkaç yer yazmak, tercihlerden birini kaçırırsak diğerini yakalama şansı yaratır.
- Puana göre mi, başarı sırasına göre mi?
Tercihleri yaparken başarı sırasını kullanın, puanları dikkate almayın. Daha önceki yazılarımda belirtmiştim, puanlar değişkendir, yıllara göre farklılık gösterir. Başarı sıraları değişken değildir, bunlarda fazla oynama olmaz. Kendi başarı sıranızla girmek istediğiniz bölümün başarı sırasını kıyaslayın.
- Kendi sıramızın ne kadar üstünden başlayalım?
Adayın MF-4’den başarı sırası 170 bin olsun. Şayet tercih sayımız 30’u çok aşmıyorsa bu adayın tercihlerini 100 binden başlatmasında hiçbir sakınca yok. Hemen soracaksınız: ‘Peki, olur mu?’ Yanıt vereyim: ‘Ben de biliyorum olmayacağını ama ne sakıncası var? Olmazsa olmasın! Aklınızda kalacağına kağıtta kalsın.’ İlk birkaç tercihiniz, sıradan ve puandan bağımsız olsun, gönlünüzde yatan aslan olsun.
- Nereye kadar düşelim?
Pişman olmayacağımız yere kadar! En son yaptığınız tercih bile, kazandığınızda asla pişman olmayacağınız, bir daha sınava girmek istemeyeceğiniz, kazandığınızda okuyacağınız yer olsun. Lütfen şuna dikkat edin: Her bir tercihi yazarken sanki başka tercih yokmuş, sadece o tercih varmış gibi hareket edin. Tercihlerdeki temel prensibimiz ben bu tercihi yazıyorum, ama bu tercihte gerçekten okur muyum, yoksa ‘yazmış olmak için mi yazıyorum’ düşüncesi olmalı.
- ‘Ölü tercih’ nedir?
Örneğin tercihlerimizden birinin sırası 150.616 olsun. Kalkıp da bunun altına 120.387’nci sıradaki bir yeri yazarsak işte bu ölü tercih olur! Neden mi? Şöyle açıklayayım: 150.616’ncı tercihe giremeyen bir aday, ondan daha yukarı sırada bulunan 120.387’nci sıraya yerleşebilir mi? Bu mümkün değil. İşte ‘ölü tercih’ bu demektir. Böyle yaptığınız takdirde fazladan yer işgal eden bir tercih yapmış olursunuz.
Yarın: İstek mi sıra mı?