Tekli Sistem:
Bu iyi bir gelişme, ikili eğitim sisteminde çocuklar sabahın köründe okula gidiyor, gecenin geç vakti okuldan çıkıyordu. Burada herkes mağdur oluyordu; hem çocuklara, hem ailelere, hem de okuldaki öğretmen ve yöneticilere yazık oluyordu. Bu, öyle bir iki günlük bir olay da değil ki, sineye çekesin, nereden baksan tam 180 günlük bir sıkıntı, hem de yıllarca sürüyor. Bu devirde, böyle bir sistemin devam etmesi doğru değildi. Kış saati uygulaması da ayrı bir sorun yaratıyordu. Sabahın köründe çocuklar yollara düşüyordu, güvenlik ise ayrı bir sorundu.
Öğrenciler erken saatte derse giriyordu, şimdi bu daha kontrollü olacak. Çocuklar sabah biraz daha uyuyacak, okula daha adapte olmuş şekilde giderek, derslere daha iyi adapte olacaklar.Tekli sisteme geçiş, çok yerinde ve doğru bir karar. Geç oldu, ama doğru oldu!
Tekli eğitime geçiyoruz, ama günde 8 saat ders yükü de olmamalı, yani kaş yaparken göz çıkartmayalım. Böyle olursa, bir başka sorun ortaya çıkacak; ‘verim’ sorunuyla karşılaşacağız. Öğretim olsun, ama yanında eğitim de olsun.
Demem şudur: Çocuklara sadece ders öğretmeyelim, okulun (ekolün) esas görevlerinden biri olan hayata hazırlığı da öğretelim; sanat da öğretelim, spo da yaptıralım, kültüre de yer verelim, sosyal sorumluluk da öğretelim. Tekdüze öğrenciler yetiştirmeyelim, sadece sınava öğrenci hazırlamayalım, sadece test okuyan değil, kitap da okuyan nesiller yetiştirelim.
Okullarda 8 saat ders olacağına, 5 saat ders olsun; inanın bir şey kaybetmeyiz, bilakis daha iyi olur. Kültür, sanat, spor, sosyal sorumluluk gibi projelerle öğretimin desteklenmesi lazım. Tekli eğitime evet, ama tekdüze eğitime hayır! Amaç sadece öğretim olmamalı, bunun yanına eğitimi de eklemeliyiz.
Tekli eğitim sistemine geçişle birlikte yeni sınıf ve okul ihtiyaçları doğacak, bu kaçınılmaz. Bununla ilgili MEB’in yatırımları var. Mesela , mesleki eğitime 900 milyon, imam hatibe 845 milyon, fen liselerine 65 milyon TL’lik bir yatırım söz konusu. Baştan biraz sıkıntı yaşayabiliriz, ama bu kabul edilebilir, çünkü niyet iyi. Bu sıkıntıları elele verip birlikte aşacağız…
İlk aşamada sınıf mevcutları biraz artabilir. İlk etapta mevcudun yükselmesi doğaldır, ama bu daha sonra kontrol altına alınır, bundan eminim.
Yabancı Dil Ağırlıklı Sınıf:
Bu konu, hep tartışılan ve yeni bir proje gibi karşımıza çıkan bir konu. Bugüne kadar ne yazık ki bir türlü İlerleme kaydedemedik. Ne yazık ki başarılı olamadık. Bunu tartışmanın bir anlamı yok, bu Türkiye’nin kanayan bir yarası. Yabancı dil sorununu bir türlü aşamadık. Yabancı dil öğretimi konusunda Türkiye, AB’de ya sonuncu ya da sondan ikinci sırada yer alıyor. Bu sorunu artık aşmalıyız.
Yabancı dil ağırlıklı sınıfların kurulması yerinde bir karar, artık bu son çalışmayla dil sorunu çözülür diye umuyorum. Bu çalışma, öğretmen ihtiyacının da artmasına neden olacaktır. Bu da yeni bir atama dalgasına neden olabilir.
Eğik Yazının Kaldırılması:
I.Kant’ın bir sözü var, der ki: ‘eller beynin yansımadır’ der. El yazısı, el becerisi gerekli, olması gerekiyor. Yazı yazmıyoruz, her şey klavyede bitiyor, her şey dokunmatik. Bu yetimizi kaybediyoruz, kalem ortadan kalktı, el yazısını kaybediyoruz.
Ben kaldırılması taraftarı değilim, olmalı. Çok fazla kullanılmıyor olabilir, ama bunun öğretilmesi gerekiyor. Öğrencinin dışarıdaki yazıları okuması konusunda yararlı bir adım, ama bu yazının yine de bir ders olarak öğretilmesi taraftarıyım.