Düne ait iki haber şöyleydi; “Öcalan’ın son önerisi.. Yapılacak yeni anayasanın kritik bölümlerini Osman Can ile Numan Kurtulmuş yazsın”.. “PKK’nın gençlik yapılanması DYGM’ye üye oldukları iddiasıyla yargılanmakta olan 9 üniversite öğrencisi dün yine hakim karşısına çıktı. Gizli tanık Özgür öğrenci derneklerinde ‘asker ve polisler şehit olduğunda kutlama yapıldığını, halay çekildiğini’ söyledi”..
Yıllardır şehit cenazelerinin arkasının kesilmediği terör saldırılarıyla yaşayan bir ülkede bu iki haberin vatandaş gözüyle nasıl değerlendirileceğini düşününce ne çıkıyor? Bir yanda asker ve polislere yapılan saldırılarda şehit olan masum insanlar için “gençlik yapılanmasında bile” göbek atılan, işlenen cinayetlere sevinen bir örgüt, diğer yanda bu cinayetler için emri veren PKK liderinin “yeni anayasayı kimin yazacağına” karar verecek duruma gelmesi..
Bir yanda Paris’te öldürülen örgüt üyeleri için ulusal yas öneren PKK, diğer yanda “asker ve polisler katledildiğinde göbek atan” PKK.. Durum bundan farklıysa ve ben vatandaş olarak tabloyu göremiyorsam biri açıklasın lütfen..
SİLAHLAR BIRAKILSIN DİYE..
Tamam, artık terör bitsin, PKK silah bıraksın ve bunun için “mümkün olan, makul olan” her şey yapılsın ama bugüne kadar on binlerce insanın öldürülmesinden sorumlu olan bir terör örgütü liderinin “anayasayı kimin yazacağı” konusunda devlete direktif verir ya da öneride bulunur hale gelmesi doğal bir durum mudur?
PKK Paris’te suikast sonucu ölen örgüt mensupları için gözyaşları döker, “bu üzüntüyü herkes paylaşsın” derken, bugüne kadar ülkede güvenliği sağlamak üzere “görev başında” saldırılarla, döşenen mayınlarla öldürülen insanlar, şehit asker ve polisler, bütün o saldırılar tamamen unutulmalı mıdır, unutulması mümkün müdür?
PKK liderine özel TV verilmesine (hatta belki yakında bilgisayar da verirler), siyasi lider havasında ziyaretçilerle görüşmesine, devlet istihbarat görevlilerinin onun ayağına gitmesine “terörün bitme umudu” adına kimse sesini çıkarmıyor ama kısacık sürede “anayasayı şu isimler yapsın” diyecek noktaya gelmesi olacak şey değildir.
KENDİSİ YAZSIN BARİ!
Eğer “olacak şey” ise o zaman şu da olabilir; yeni anayasayı Öcalan yazsın, Osman Can düzeltsin.. Malum Osman Can’ın referandum dönemindeki “yararları” anlatılmakla bitmez (Demokrat Yargı Derneği Başkanı Hakim Orhan Gazi Ertekin o dönemi yazdığı kitapta pek güzel anlattı ama çok geç kalmıştı), bu konuda da çok yararlı olacağı kesindir !
Devlet kadın cinayetlerine seyirci mi kalacak?
Biliyorum “güvenlik butonu” diye bir şey çıktı ve erkekler tarafından ölüm tehdidi altındaki kadınlara verildiği açıklandı. Kaç kişiye verildi onu bilmiyorum, ben duymadım çünkü.. Bu arada “koruma” isteyen birçok kadın da savcılıklar bunu sağlamadığı için kocaları veya taciz eden erkekler tarafından öldürüldüler.
Salı günü gazetelerde; sığındığı baba evinde “savcılığın tahsis ettiği çağırmalı korumayı çağıramadan” kocası tarafından 4 bıçak darbesiyle öldürülen 35 yaşındaki Gönül Cihangir’in, eşinden 2 yıl önce ayrılan ve “onun tarafından” öldürülen Emel Gökbayrak’ın (öldüren koca sonra da intihar etmiş), küçük çocuklarıyla birlikte feci şekilde öldüren Aysel Geniş’in (kocası kayıp) haberleri vardı. Açıkça ortada ki verilen korumalar bile daha çağrılamadan kadınlar hunharca öldürülüyor. Çoğu kez kaçtıkları baba evinde, ana babalarının gözleri önünde, bazen o zavallı bebekleriyle birlikte, bazen onların gözü önünde öldürülüyor. Bu da “güvenlik butonu” olsa da onu kullanamadan öldürüleceklerini gösteriyor.
Devlet bu çözümsüzlüğe son vermeli ve tehdit altında olduğunu söyleyen kadınları “tehdit eden kişileri izlemenin yolu”nu bulmalıdır. Yeterli kanıt varsa tutuklama (ki hakkında herhangi bir suç kanıtı olmayan insanlar bile iddialarla tutuklanıp yıllarca cezaevlerine tıkılır ve sonra delil aranırken) derhal yapılmalı ve bu vahşet son bulmalıdır.
Tüm ülke adına büyük bir utançtır bu olanlar.. Daha ne kadar susulacak?