Diyarbakır ’daki Nevruz kutlamalarında tek bir Türk bayrağının olmaması tepki çekti, Başbakan Erdoğan da iki kez bu konuya vurgu yaptı, tepki gösterdi.. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş onun tepkilerine karşılık “Türk bayrağının asılması için şart” öne sürmüş..
Demirtaş “Bayrak bir siyasi partinin ve anlayışın unsuru olmaktan çıkarılırsa önümüzdeki Nevruz’da asılabilir” demiş. Sanki daha şimdiden Diyarbakır “başka bir devletin şehriymiş gibi” bunu söyledikten sonra “Kürt halkı devletin bayrağından rahatsız değildir” diye devam etmiş..
Yani hem Türk bayrağının “siyasi bir partinin ve anlayışın unsuru” olduğunu iddia ediyor, hem de “devletin bayrağı” olduğunu söylüyor. Hangisinin doğru kabul edilmesini bekliyor acaba?
Türk bayrağı “bir partiye ait” ise hangi parti bu? Diğer partiler “bizim bayrağımız değil” mi demişler?
BDP “ülke bütünlüğü korunacak” dediğine göre aynı zamanda kendi bayrağı değil mi? “Türkiye’nin bayrağı bir anlayışa ait” ise o hangi anlayıştır? Çelişkinin de bir sınırı olmalı.. Türk bayrağının Türkiye sınırları içinde asılması “şartlara bağlanabilir mi”, yoksa o sınırlar değişmiş midir bunun cevabını vermek Hükümet’e, sözlerini açıklamak Demirtaş’a düşüyor!
Tokat saldırısı gibi..
Bendeki çağrışımları durduramıyorum, keşke yapabilseydim. Bu lav silahlı, ses bombalı silahlı saldırıları duyduğum anda önce aklıma Tokat saldırısı geldi, arkasından “Ergenekon’da verilen müebbet cezalarından hemen sonra.. Bu saldırılar da mutlaka Ergenekon’a yüklenecektir” diye tahmin ettim, öyle oldu.
Eğer “terörist liderleri tanık yapılırken” İlker Başbuğ’a “tanıklık etmek isteyen komutanları” bile dinlemeye gerek duymadan, sahte delilleri ortaya çıkaran bilirkişi raporlarını da yok farz ederek ömür boyu hapis cezası veren mahkemeler varsa onları haklı çıkaracak, halkı da inandıracak kanıtlara ihtiyaç hissedilebilir. 7 askerimizin şehit olduğu Tokat Reşadiye saldırısı sırasında da hemen, daha araştırmanın bitmesi beklenmeden Hükümet üyeleri “PKK değil, başka örgütlerden şüpheleniliyor” demişti. Arkadan PKK üstlendi saldırıyı..
Eh insaf artık!
Şimdi bu “sis bombalı, lavlı” saldırıyı DHKP-C diye bir örgüt üstlendi dediler. Niye yapmış belli değil. Ama arkadan Başbakan’ın çıkıp aynen Tokat saldırısında “işaretler başka örgütü gösteriyor” dedikleri gibi “Bu örgütün bildirisi ile CHP’li Aygün’ün açıklaması benziyor. Zaten Kılıçdaroğlu da bu örgütün varlığını hiç kabul etmedi” demesi henüz araştırma safhasındaki bir olayda polisi ve yargıyı etkilemek, hatta yanıltmak değil midir?
Hani muhalefet partileri ağızlarını her açışlarında olmadık suçlamalar ve hakaretlerle karşılaşıyorlar ama siyaset etiğini bu kadar yok saymak fazla değil midir? Bildiğim bir şey varsa hiçbir ülkede böyle bir yakıştırma asla yapılamazdı. Sonuçta bu da ülkenin “ana muhalefet partisidir ve demokrasi adına iktidar partisi kadar gereklidir” değil mi? Başkanlık sisteminde tamamen yok olacaklar ama daha şimdiden??
İtiraf ediyor
Ayrıca.. Birbiriyle hiç alakası olmayan insanların, mahkeme kararlarını uyguladığı için içeri atılmış ve ağır hasta bir rektör le, dünya çapında ünlü bir cerrah ın, ülkenin tanınmış başarılı gazetecileriy le emekli generaller in ve dahi bir Genelkurmay Başkanı’nın, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ’in içinde olduğu söylenen “iddia bir örgüt”e herkes inanmak zorunda mı? Hele bu örgütü ilk ortaya atan Tuncay Güney “Ergenekon bir projeydi, bitti. Devlet bana baskı altında bunları söyletti” itirafını yapmışken neden inanmak zorunda?
Kaç kişi aylar-yıllarca içeri atılıp delil bulunamadığı için bırakılmışken neden herkes geri kalanların “hükümet indirmek için çalıştığına” inanmak zorunda? İnanmayanı kim, ne hakla bu “ispatlanamamış” örgütle yan yana getirebilir? Hem de hukuka aykırı olduğu açıklanmış “özel yetkili” lerin elindeki bir davada? Bunların hepsi bir tür “kamuoyuna baskı”dır, halkı yanıltmaktır .
Tabii ki olay için geçmiş olsun, Allah’tan yaralanan yok ama benzer bir saldırı, hem de tam “masasını nişan alacak şekilde” İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’a da yapıldı.. Hükümet’in görevi ülkede güveni sağlamak, bu tür olayları önlemektir. Örgüt ilişkisi konusunda müneccimlik yerine buna gayret gerekir. Neden başka ülkelerde değil de hep bizde oluyor?
(NOT; Bazı kurumlarda, bazı kişiler yasadışı çalışmalar yapmış olabilirler, her kurumda olabilir. Ama Ergenekon ve Balyoz ’da hukuksuz tutuklamaların, ilgisiz kişilere yapıldığını ve bunun siyasi nedenleri olduğunu da kimse yadsıyamaz.)