Bu ülke “eğer o da değiştirilip kaldırılmazsa” anayasasına göre “laik-demokratik” bir ülke.. Yani ne demek; öncelikle vatandaşların yediğine, içtiğine devlet karışamaz. Bu ülkede her din ve inançtan insan “çağdaş ölçülerde” demokratik haklarına sonuna kadar sahip olarak yaşar ve ülke “din kurallarına göre” değil, diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi medeni yasalarla idare edilir.
Tıksırana kadar..
Şimdi içkiyle ilgili yasaklar, kısıtlamalar, bira dahil hepsinin TV reklamlarının bile yasaklanması, restoranların açık kısımlarında-bahçelerinde dışarıdan görülecek şekilde içki satışı yapılmaması gündeme sokuldu. Bu konuda “içki içmeyenler” de sesini çıkaramıyor çünkü hemen arkasından “alkolik” damgası yiyeceğini veya “Boğaz’a karşı oturup aksırıncaya-tıksırıncaya kadar içiyorlar” benzeri bir azarla aşağılanacağını ve tabii büyük ihtimalle mimleneceğini, işinin gücünün bile tehlikeye gireceğini biliyor.
O kadar “ileri demokrasi” deyiz ki insanların “TV’de hangi programları, hangi dizileri izleyeceği”nden başlayarak” yorgun bir günün ardından bir restoranda oturduğunda ne içeceği bile devlet-hükümet tarafından kararlaştırılıyor. Son yıllarda zaten Türkiye’nin birçok ilinde içki yasaklarının devreye sokulduğu bilinmekteydi artık resmen tüm illerde “gece içki satışı” yasaklanıyor.
İran mı olduk yoksa?
Yetişkin insanların ne içeceğine kimse karışamaz. Dini açıdan da insanların herhangi bir konuda “kendi günahlarının sorumluluğunu” taşımasına kimse karışamaz. Bu yasakların benzeri ancak radikal dinci yönetimlere sahip İran, Suudi Arabistan, Malezya gibi ülkelerde görülebilir, medeni demokrasiye sahip hiçbir ülkede “gençlerin alkol almasını önleme” bahanesiyle restoranların bahçesinde içki içilemez, satılamaz, nargile de içilemez, bira reklamı bile yapılamaz benzeri yasaklar görülmemiştir. Gençlerin alkol almasını istemeyen bir yönetim (ki Batı ülkelerinde böyledir) gece satış yapan dükkanlara “18 yaş altına içki satışı yapılamaz” kuralı ile birlikte sıkı denetim getirir. O dükkanların çevresinde kontrol yapar ama satışı yasaklamaz.
Bakan da tepki göstermiş!
Bu yasak duyulur duyulmaz sosyal medyada tepkiler hızla artmış. AKP Hükümetinin eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da “Başkasının yediğine, içtiğine karışmak kolay. Marifet insanın kendisini haramdan, haksızlıktan sakınması. Hayırlı Cuma’lar” diye yazmış. Eğer “haram” söz konusu ise insanın kendisinin düşünmesi gerektiğini söyleyerek Hükümet’in bu baskısına karşı çıktığı görülüyor.
“Haksızlıktan sakınma” ile de kimbilir hangi haksızlıkları kastetmiş. Metin Uca’nın yazdığı da ilgi çekici; “Sorun, Reyhanlı’yı alkol yasağı ile unutturmaya çalışmak değil, senin oy verirken ne Reyhanlı’yı ne de alkol yasağını unutmaman” diyor. Gerçekten de daha bir olayın şokunu yaşarken arkasından onu gündemden düşürecek başka bir şokun gelmesi Türkiye’de adeta alışkanlık haline geldi.
Eğer bu alkol yasakları devam edecekse bence “AYRAN VE SU”yu da yasaklamaları lazım. Zira su karışınca ayran rengine gelen rakıyı ayran bardağında veya şişesinde, votka-cin-martini gibi renksiz içkileri su bardağı nda veya şişesi nde rahatça içmek mümkündür. Vatandaşlarını “yalana, sahtekarlığa” yönelten devlet işte bu olsa gerek. Su ile (milli içkimiz olduğu iddia edilen) ayran da yasaklanmalı! AKP, MHP ve içki yasaklarını, arkasından gelecek daha nice yasakları destekleyenler acilen tartışmaya başlasınlar bence!
‘Başkanlık sistemi’ne nasıl karar verecekler?
Vatandaşlar ne yiyip içeceğine karar veremiyor. TV’de ne izleyeceğine, hangi diziyi- programı, hangi haberleri sevmesi gerektiğine de karar veremiyor. Bu kararları onların yerine Hükümet veriyor. Ama daha önce de yazdığım gibi geçen referandumdaki “ancak UZMAN hukukçuların anlayabileceği” , tüm yargıyı, yüksek mahkemelerin yapısını bile değiştirecek, Batı demokrasilerinde görülmeyen bir sistem getirecek, HSYK’yı tamamen siyasi yönetimin elinde tutacak oylamaları yapması ondan isteniyor. Gelecek referandumda da “başkanlık sistemi” gibi Türkiye’de mevcut siyasi ve hukuki yapıyla asla bağdaşmayan, “TBMM’yi feshetme” yetkisi dahil olmayacak yetkileri başkana verecek ve bu yapıldığı takdirde ülkeyi baskının daha alalarına götürecek bir sistem halkın oylamasına bırakılacak.
Herkes “hukukçu” mu, hayır. Herkes “siyaset bilimci” mi, hayır. Herkes “en azından eğitimli” mi, hayır. “Konuyu hiç anlamayan milyonlarca insan” bu ülkede seçmen mi? Evet. Ee, içkisine bile karar veremeyen, bu hakka da sahip olmayan halka bunu neden ve nasıl yapıyorsunuz o zaman?
Hayvan düşmanları her yerde!
Üç gün önce ‘bahar gelince sokak hayvanlarını, yeni doğmuş bebekler dahil yok eden siteler’ olduğundan söz etmiş, Beykoz’da bir sitede yapılanları, özellikle bir evin kapan kurup hayvanları yakalayarak yok etmesini ve HAYTAP’ın bu konudaki yeni kampanyasını anlatmaya başlamıştım. Türkiye’nin her köşesinden telefon ve mektup yağdı, “Biz de aynı durumdan muzdaribiz, bu sitenin adını verin sosyal medyada paylaşalım” diyen mektuplar geldi. Maalesef aynı vahşetin bazı başka sitelerde de sürdüğü anlaşılıyor. Söz konusu siteden gelen tepkiler de yazdıklarımın ne kadar doğru olduğunu ve yıllardır sitede oturan tüm hayvan sever ailelerin büyük üzüntü ve sıkıntılar yaşadığını, bazı hayvan düşmanı evleri mutlu etmek için site yönetiminin bu konuda büyük yanlışlar yaptığını, daha doğrusu suç işlediğini anlatıyor. Bu konuya devam edecek, gerektiğinde sitenin adını ben de açıklayacağım. HAYTAP kampanyasının yayılarak sürmesi gerekiyor.