Soner Yalçın ve ‘dil’ sorunu!

Haberin Devamı

Eylül başında, Odatv’nin Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu tahliye edildikten hemen sonra şunları yazmışım; “Mahkeme ‘üzerlerine atılı suçların niteliği ve tutuklu kaldıkları süre dikkate alınarak’ tahliye etti onları. Daha önce Nedim Şener, Ahmet Şık ve Müyesser Yıldız da serbest bırakılmıştı ama neden ve nasıl oluyorsa aynı mahkeme Odatv’nin sahibi Soner Yalçın ile diğer tutukluların ‘tutukluluğunun devamına’ karar veriyor (...)”

MAHKEME BAŞKANI TÜBİTAK’A KIZIYOR!

Yazım şöyle devam etmiş:

“Terkoğlu ve Pehlivan TÜBİTAK’ın ‘bilgisayarlar virüslü’ raporu ile savunma yapmışlar. Mahkeme Başkanı da TÜBİTAK’a: ‘Rapor yazıyorsan tam yaz bari. Yarım yamalak yazma. Bu dosyalar virüslü de. Sorun buradan kaynaklanıyor, biz bilgisayar mühendisi değiliz’ diyerek kızmış... İnsanları yıllarca cezaevinde bekletmek, özgürlüğünü çalmak TÜBİTAK’a çıkışmayla filan bağışlanacak sorumluluk değildir. Ayrıca TÜBİTAK’ın yapısı da diğer tüm kurum ve kuruluşlar gibi baştan aşağı değiştirilmedi mi? Kim seçti bu yarım yamalak rapor yazan bilimcileri?”

Dün yine Odatv davasının duruşması vardı ve yazımı yazdığım saatlerde hala “Soner Yalçın için beklenen beraat kararı” çıkmamıştı. Davanın gidişine bakıldığında Eylül başında yazdıklarımdan bir adım bile öteye gidilmemiş. Bu davadan beraat eden isimler de “aynı bilgisayarlar, aynı haberler-yorumlar, bilgisayarlara aynı yerden-aynı şekilde gönderilen aynı virüsler nedeniyle” tutuklanmışlar, TÜBİTAK’ın aynı raporu suçlanarak tahliye edilmişlerdi.

Onlar için “üzerlerine atılan suçun niteliği ve tutuklu kaldıkları süre” beraatlarına yetiyorsa aynı davanın, aynı nedenle tutuklu diğer sanıklarına neden yetmiyor, bu sorunun cevabı yoktur.

‘BU DAVA ÇÖKMÜŞTÜR’

Aslına bakarsanız Özel Yetkili Mahkemeler’in “bilirkişi raporlarını hiçe sayma” yetkisinin de olduğu tabii ki söylenemez. Peki, böyle bir yetkileri olmadığına göre Odatv davasında da, Balyoz, Ergenekon diye isimlendirilen diğer davalarda da bunu nasıl yapıyorlar? Onların bu dev hukuk hatalarının hesabı nasıl verilecek, kim verecek?

Kendisi bilgisayarı kullanmadığı halde tutuklanmış olan ve 2 yıldır cezaevinde bulunan gazeteci Soner Yalçın şimdi mahkemede yerden göğe haklı olarak:

“Ülkem benden ‘kitap yazmamı’ beklerken ben aylardır ‘TÜBİTAK raporu’ üzerinde çalışıyorum... KCK davası tutukluları açlık grevi yaparak ‘dil sorunlarını’ çözdüler. Ancak bizim de ‘dil sorunumuz’ var. Odatv savcıları ‘düşünce özgürlüğünün’ dilini anlamıyorlar... Sosyal bilimi bilmeyen savcı ‘iktidara muhalif haberleri’ suç saymaktadır. 2 yıl sonra gelinen noktada bu dava çökmüştür. ABD, Avrupa bu davayı konuşuyor. Ülkemizi bu duruma düşürmeyin” demiş.

UZAKTAN KUMANDALI VİRÜSLER

Yazdığı kitaptan sonra tutuklanmış olan Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ise “Uzaktan kumanda edilen virüslerin bilgisayarlara nasıl geçtiğini, virüslerin gönderildiği mail adresinin ABD merkezli bir site olduğunu, dosya tarihlerinin ise son derece kolay değiştirildiğini” açıklamış.

ADALETSİZLİK KURBANLARI

Bu son savunmaları hiç duymamış olsaydık bile, hukuktan hiç anlamıyor olsaydık bile eğer sadece “hak ve haklı”nın ne olduğunu biliyorsak başta “Odatv davası sanığı adı altında özgürlüğü elinden alınanlar” olmak üzere “bilirkişi raporları dikkate alınmadan hapsedilmiş herkes”in büyük bir adaletsizliğe kurban edildiğini görürdük.

Kaldı ki Mahkeme Başkanı’nın bile “iyi incelenmeden verilen kararların sorumluluğunu TÜBİTAK’a attığı” bir garip soruşturmadan söz ediyoruz. (TÜBİTAK görünüşe bakılırsa “ne şiş yansın, ne kebap” anlayışıyla, kendisinden beklenen (!) şekilde yazıyor raporları.. Bilimsel olması gereken rapor bile korkuyla yazılınca işte böyle ortalık karışıyor.)

Sonuç olarak; Soner Yalçın’ın da vurguladığı gibi “ülkemizin bu hale düşürülmesi” son derece acıdır, öyle acı ki insanın gözleri yaşarıyor bu insafsızlığı düşündükçe!

NOT; Yazımı gönderirken karar duyuldu: “Tutukluluk halinin devamına”.. İşte bu kadar.. Boş verin TÜBİTAK’ı, bilirkişiyi filan.. Demek ki beraat edenler için “sorun o rapor yüzünden kaynaklanıyor” ama geriye kalanlar için sorun morun yok. Vay be, ne adaletmiş!

*****


Deniz Feneri’nde şaşırtıcı sonuç!

Dün Deniz Feneri davasında görevden alınan 3 Cumhuriyet savcısının duruşması da vardı, hayret beraat ettiler.. Hayret ki ne hayret, hakkın, adaletin gerçekleştiği bir duruşma sonucu görmek artık ‘rüya görmek gibi’ geliyor insana.. Cumhuriyet savcılarının üçü de son derece güzel açıklamalar yapmışlar beraat sonrası, bunları haberlerde duyarsınız..

Ama benim kafama asıl takılan şu; beraat etseler de “o haksızlıklarla, zihinlerde yaratılan şüphelerle zedelenen onurları, kaybettikleri zaman ve çektikleri üzüntü” nasıl telafi edilecek? Bu kayıpları kim, nasıl yerine koyabilecek? Siyasi nedenlerle insanlara ve ailelerine çektirilen bu acıların, insanların elinden işini ve özgürlüğünü almanın “sebep olanların vicdanlarını” hiç rahatsız edip etmediğini gerçekten merak ediyor insan..

Hani “kafanı yastığa koyunca huzurla, bir bebek gibi uyumak” deyimi var ya, ondan söz ediyorum. Bir de “kendin için dua ederken ‘temiz ve dürüst’ olduğunu hissedebilmek”ten.. Malum O’na yalan işlemez de!

DİĞER YENİ YAZILAR