Biliyorsunuz bu Ergenekon iddialarının bir masal olduğunu bizzat masalı başlatan haham Tuncay Güney açıklamış, insanlara “tutuklu” görüntüsü altında yıllarca “mahkum hayatı” yaşatıldıktan sonra çıkıp “Ergenekon’un bir oyun olduğunu, devletin işkence altında bunları söylettiğini, Ergenekon’un bir oyun olduğunu ve bittiğini, vicdan azabı çektiğini, hapistekilerin bırakılması gerektiğini” filan anlatmıştı.
Ama hayret, Ergenekon masalı başlarken, her köşeden, denizlerden silahlar filan fışkırırken hahamın sözlerine çok önem veren ve gece gündüz TV’lerden halka dinletenler, bu iddialarla insanları yıllarca hapsedenler onun itirafını duymazdan geldiler, birbiriyle ilgisiz ve hukuksuz delillere dayanan dava ve tutukluluklar devam etti. Bu arada yıllardır “Ergenekon” diye bir terör örgütünün varlığını tekrarlayıp duranlar, “bir darbe ihtimaliyle” ilişkilendirenler bile bunu kanıtlayacak delil bulamadı. (Gezi göstericileri için bile “TCK 312’den yargılanmalılar” diyen siyasetçi varsa, “5 Ağustos’ta destek için Silivri’ye gelin” çağrısı yapanlara “darbeci ulusalcı” diyen gazete varsa delile gerek yok demektir zaten..)
Anayasa’ya aykırı!
Dün İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu “Pazartesi günkü duruşmaya seyirci alınmayacak. Silivri’de toplananlar da ‘kanunsuz gösteri’ olarak değerlendirilecek. Mahkeme sürecinin huzur içinde tamamlanmasını bekliyoruz” dedi. Vali’nin bunları söylemeye hakkı yok.. “Kararı davanın yürütüldüğü İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi verdi” diyor, eğer hukuk varsa mahkemenin de hakkı yok.
Neden, çünkü yargılamalar “aleni yapılmak zorunda”.. Anayasa’nın 141’inci maddesine ve buna göre çıkarılmış CMK 182’ye göre “halkın yasal olarak izleme hakkı” var, duruşmalar halka açık ve mahkeme ancak “açık duruşma sırasında ve ciddi bir engel, tehlike görülmüşse” sınırlama getirebilir, önceden böyle bir karar veremez, tutuklu yakınları,gazeteciler, siyasetçiler girecek diye kafasından seçim yapamaz.. Aynı şekilde Silivri’ye gelenlerin “seyahat özgürlüğünü, toplantı özgürlüğünü kısıtlayıcı karar” da veremez.
Dün konuştuğum hukukçuların açıklaması böyle.. Eğer Anayasa’ya ve yasalara uyulmayacak, valiler-hakimler canının istediği kararı verecekse “yeni anayasa”ya ne gerek var? Bırakın yenisini, eskiyi de kaldıralım, eski Teksas yasaları yeter de artar bile.. Bu kadar hukuksuzluğun yaşandığı davalarda, hele de yıllar sonra karar duruşmasında halkın izlemesi, desteklemesi önlenemez!
Verilen zararı ‘ihbarcı’ mı ödeyecek?
“Türkiye’nin en büyük şirketi” hangi şirket? TÜPRAŞ.. Sanayi Odası raporu da bunu söylüyor, araştırma sonuçları da.. Ve bugüne kadar en ufak hatası görülmemiş dünya çapında bir gruba ait olan bu gurur duyulacak şirkete önce “hesabını verecekler” deniyor, arkasından “aramalı baskın” yapılıyor. Yalnız ona mı, hayır. Aynı grubun OPET ve Aygaz şirketlerine de.. Bu ani baskınların sebebi ne; “içerden ihbar mektubu” gelmiş. Neyin içinden, hangi şirketten, kim yazmış, neye dayanarak yazmış, onlar gizli.. Aynen şu meşhur “gizli tanıklar” gibi.. Aynen insanları cezaevlerinde süründürerek, hayatlarından 5-6 yılın çalınmasını sağlayan “imzasız ihbar mektupları” gibi.. Bir hahamın sonradan yalanladığı iftiraları gibi.. Aslında hukukta imzasız mektup, delilsiz suçlama dikkate alınmaz ama Türkiye’de olabilir.
İmaj ve maddi kayıp!
Koç Grubu’nun üç enerji şirketine yapılan aramalı denetim baskını sonunda ilk sonuçlar temiz çıkmış. Yakıt numunelerine test yapacak alet ilk gün tesislerde mevcutmuş ama yine de TÜBİTAK ve ODTÜ’ye gönderilmiş, “numunelerdeki veriler normal” sonucu gelmiş. Bir haftadır “kaçak akaryakıt varmış gibi” büyüteç altına alınan şirketleri nedeniyle Koç Grubu durup dururken hem haksız şekilde üzüntü yaşadı, hem maddi-manevi kayba uğradı.
Sadece hisselerinde “6 milyon liralık değer kaybı” oldu. Ve şimdi; sonuçlar aynen Koç Grubu’nu yakından tanıyan iş adamlarının “onların kendi öz denetimi o kadar sıkıdır ki, hiçbir yanlış bulunamaz” dediği gibi yakıt örnekleri temiz çıkıyor. Peki bırakın uluslararası boyuttaki imaj yıpratmayı “6 milyon lira” kayıp kim tarafından giderilecek? “İçerden ihbar mektubu yazanlar” mı, “hesap” pardon “baskınlı denetim” kararı verenler mi?
Cezalandırma gibi..
TÜSİAD (Türk Sanayici ve İşadamları Derneği) de bir açıklama yaparak “Vergi çalışmalarının cezalandırma etkisi yaratması vahim sonuçlar doğurur. Denetleyici kurumların bağımsızlığına olan güvenin sorgulanabileceği bir ortamın yaratılması adalet duygusunu ve kamu vicdanını yaralar, hukuk devleti ilkesini zedeler” dedi.
Kemal Derviş ’in yorumu da aynı noktayı vurguluyordu. Devletin üzerine titremesi gereken, yüz akı şirketlere yapılan hukuksuzluk yurt içinden-dışından ekonomi uzmanlarının, kuruluşlarının ve toplumun tepkisini topladı kısacası! Bu kafayla nereye varılacaksa!