Simli çantalı küçük kız!

Haberin Devamı

Silivri’de tam 4 yıldır tutuklu bulunan (ne zor davaymış, 4 yılda “ona atfedilen suçun kanıtı” çıkarılamadı) Milletvekili ve Gazeteci Mustafa Balbay’ın; “O Mektubu Yazan Bendim” kitabını büyük bir ilgiyle okudum.

Bu kitapta değerli meslektaşımız 4 yıl boyunca kendisine çocuk yaşta gençlerden, 80 yaşında dedelere kadar çok sayıda “seven”inden gelen mektupları toplamış. Ama ne mektuplar.. Ona sabır aşılamak ya da çektiği haksızlığı azaltmaya çalışmak isteyen satırları okurken gözyaşlarınız öylece süzülüyor yanaklarınızdan, durduramıyorsunuz.. İşte bunlardan birinden bir bölüm; mektup mahkeme salonunda Mustafa Balbay’ın küçük kızını gören bir kadın okuyucusundan geliyor.

“18 Aralık akşamı kızınız Yağmur ve Annesi mahkeme salonuna girdiğinde biz onu severken ne diyeceğimizi bilemedik. Dilimiz dolandı. Birkaç saçma sapan cümleden sonra Babasının biraz önce onun ne kadar güzel resim yaptığını bütün mahkeme salonuna anlattığını söyleyebildik ancak.

O ise gülümseyerek başını salladı ve simli çantasını açıp yaptığı resimlerini ve pullu payetli stickerlarla süslediği küçük defterini çıkardı ve onlarla oynamaya çalıştı. Sanki küçücük aklı ve yüreğiyle o salonun milyonlarca ton ağırlığına meydan okumaya çalışır gibiydi. Mahkemeden koptum. Uzun uzun onu seyretmekten kendimi alamadım.”

HAPİS YATMIŞ OLSA BİLE..

Babası bir darbe sonucu genç yaşında hapis yatmış, diğerinde “en aktif çağında ve hakkıyla kazandığı koltuğundan indirilerek zorla emekli edilmiş bir milletvekili”nin kızı olarak bile bu “darbe yapacak, hükümeti indireceklerdi” iddiasına anlayışla bakmam, vicdanımın bu insanlara yapılan eziyeti, hayatlarından çalınan yılları kabul etmesi mümkün değil.

“Bir gün böyle bir mektup yazacağım aklıma gelmezdi. Ben artık adaletin gecikmesine de razıyım, yeter ki gelsin. Durakta beklerken otobüs gecikince (...) Yoksa adalet bizim semtimize uğramayacak mı? Yanlış yerde mi bekliyoruz? Servisten kaldırıldı mı? Bilmiyorum ki” diyor bir başka mektup Balbay’ın kitabından..

‘MASUMİYET KARİNESİ’ NEREDE?

Haksız mı, bu “iddia ile ya da bilgisayarlarına gönderilen virüsler öne sürülerek tutuklanan veya mahkum edilen”, “hakkınızda böyle bir iddia var, hadi aksini ispatlayın, ispatlayana kadar tutukluğunuzun devamına..” denilen insanlar orada dururken adalete nasıl inanacağız?

Hani hukukta “masumiyet karinesi” vardı ve kendileriyle ilgili bir konu olduğunda siyasiler bile TV’lerden “iddia eden ispatla mükelleftir” diyordu.. “O bunu demiş, sen şunu demişsin, şuraya gidip bilmemkimle konuşmuşsun” şeklindeki suçlamalarla insanları çocuklarından, ailelerinden, işlerinden ayırmanın hukukta yeri olabilir mi?

İşte ben de bu duygularla okudum Mustafa Balbay’ın “O Mektubu Yazan Bendim” isimli kitabını.. Ona ve benzer haksızlığa uğrayanlara içimden sabırlar dileyerek!

*****


Dokunulmazlıkların hepsini kaldırın!

BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda AKP içinde muhalefet ortaya çıkmış. 70’e yakın Kürt kökenli milletvekili bu öneriye karşı çıkmışlar.

Olabilir, BDP’liler her ne kadar ağızlarına geleni söyler, siyasetçisinden güvenlik gücüne kadar herkese hakaretler yağdırır ve dahi tokatlar hale geldilerse de yalnız onların dokunulmazlığının kaldırılması “eşitliği” bozacak bir durum.. O zaman “bütün dokunulmazlıkları kaldırmak” tek çözüm görünüyor.

Böylece yalnız onlar eylem ve söylemleri nedeniyle yargı karşısına çıkacağına “bir milletvekilinin (hatta sıradan bir vatandaşın) yapmaması gerekeni yapan herkes” çıkar ki doğrusu budur. Böylece rakip partilerin birbirlerini suçlamalarına da gerek kalmaz, bir yanlış varsa yargı karar verir (yargının tarafsızlığı kalmadığı için bunun da sakıncaları var ama o konuda şu anda yapacak şey yok.)

Ben yine de “kimsenin dokunulmazlığının kalkmayacağına” inanıyorum...

DİĞER YENİ YAZILAR