Şiddet eken, fırtına biçer!

Haberin Devamı

Karadeniz’de BDP’lilerin ziyareti sırasında çıkan olaylar için herkes kafasına göre “neden ve sorumlu” yaratıyor.. Kimi fırsattan istifade, her olumsuz olayda yaptığı gibi “muhalefet partileri, CHP ve MHP provoke etti” diyerek olayları çarpıtıyor, muhalefet de altında kalmayıp “AKP’liler Öğretmen Evi’nin kapısındaydı, olayları onlar yönetti” diyor, kimi “Karadeniz ırkçılığı seçti” diyor vs. vs..

Peki atasözünün dediği gibi “hırsızın hiç mi suçu yok”? Bu konuda; salim kafayla yapılacak en doğru yorumu dün Yılmaz Özdil yapmıştı.. Herkes kendini “bir bölgenin veya ülkenin sahibi” zanneder ve öyle konuşmalar ve eylemlerle siyaset yürütmeye kalkarsa sonunda olacağı budur ve kimsenin de şaşırmaya, sorumlu aramaya hakkı yoktur.

Pkk’yla aynı çizgi??

Burada ilk göze çarpan çelişki referandum öncesinden başlayarak sık sık muhalefet partilerini “PKK ve BDP ile aynı çizgide” gösteren iktidar partisinin, bunu yaparken dönüp “BDP’ye karşı kalabalıkları CHP ve MHP kışkırttı” demesidir. Hafızalar zayıf ama tümüyle kayıp değil ya..

Her nedense, ne karşılığında olduysa, referandumdan önce “eylemsizlik” kararı alan ve bunu “seçim sonrasına kadar uzatan” .. Referanduma “katılmama kararı” da alarak oyların tümünün “iktidar partisi tarafına” akmasını sağlayan.. Seçimden hemen sonra “artık bir gün bile beklemeyiz, derhal verdiğiniz sözleri tutun, yoksa..” diye tehdit eden BDP ile ortadaki açık duruma rağmen o süreçte (referandum ve seçim) tam aksine bir çıkışla “muhalefet partileri BDP ve PKK ile aynı çizgide” propagandaları yapılmıştı..

Dur ve düşün

Muhalefetin halk gözünde yıpratılması açısından o dönemde bu gerekli görülmüştü de, böyle olduğunu iddia eden kişiler şimdi nasıl “aynı çizgideki partilerin” BDP aleyhine provokasyon yaptığını öne sürebiliyorlar? Halkın da sadece dinlemesi yetmez, arada bir durup düşünmesi gerekir bunları değil mi?

Bir parti diğerine “Sivas’ın ötesine geç de görelim” demiş miydi demişti, bir parti Bakan için “bu bölgede halkın arasına girersen olacağı budur” demiş miydi demişti, Bir parti diğerine “Diyarbakır’a girmen için abdest alman gerekir” demiş miydi demişti, fazla aramaya gerek yok, Karadeniz’de olanlar onların eseridir..

Terör örgütünden farksız..

Ve tabii, onlarca yıl Güneydoğu bölgesinden başlayarak her köşede terör eylemleriyle “sorun çözümü” üretmeye kalkanların, “terör örgütüyle beraber olduğunu” her fırsatta açıklayan, hatta “terör tehditlerini” kendisi yapan, şiddeti-kan akmasını destekleyen, emniyet güçlerini bile tokatlayan-hakaret eden, terör saldırılarının yıldönümünü coşkuyla kutlayan bir partinin, o şiddetin hafif çapta olanıyla karşılaşınca “seçilmiş insanlar bu ülkede özgürce dolaşamayacak mı” diye feveran etmesi de kara mizahtan farksız oluyor.

Türkiye’deki anlamsız ve değiştirilmesine izin verilmeyen sistemde “halk tarafından seçilmiş”, bileğinin gücüyle gelmiş milletvekili yok ama yine de bir şekilde (liderler tarafından) seçilmiş insanlar var.. Peki seçilmiş Bakan için “bu bölgede halkın arasına girmeye kalkarsan olacağı budur” diyenlerin, şimdi dönüp “seçilmişler özgürce dolaşamayacak mı” deme hakkı var mıdır?

Halk anında unutabilir mi?

“BDP’nin terörün uzantısı olarak Meclis’te bulunmasını kabul etmediğini” söylemiş olan Hükümet’in Karadenizliler “terörün uzantısını o bölgede istemeyince” sorumluluğu muhalefet partisine yıkmaya çalışmasının anlamı var mıdır? Siz “şimdi artık terör yapamayacağız, buna karar verdik” dediğiniz anda, geçen 30 yılda çektiklerini, verdiği şehitleri, döktüğü gözyaşlarını, yapılan tehditleri, saldırıları, düşmanca ifadelerle etnik milliyetçilik söylemlerini bir anda unutmasını halktan bekleyebilir misiniz? Bunu görmeyince kızabilir misiniz?

Sonuç şu ki, eğer toplumun kabul edeceği şekilde bir “terörü sonlandırma” anlaşması yapılacaksa, etnik köken farkı gözetilmeden bir arada yaşamak üzere bir çözüm üretilecekse “geçmişte yaşanan felaketleri, yapılan yanlışları” unutmak için bu toplumun zamana ihtiyacı olduğu da unutulmamalıdır.

Kimse olayda farklı sorumlular aramasın, zira çok sorumlusu var!

*****


‘İzm’ olmadan sevgi!

Birileri Atatürk’e saygı, sevgi, bağlılık içeren konuşmaları duyar duymaz başlıyor; “Vayy Kemalizm, vayy Kemalistler..” Yani mutlaka bir “izm” olacak işin içinde.. Peki bu olmadan, sırf minnet duygusuyla, saygı ve sevgiyle insanlar Atalarını anamaz mı? Onun adını ve bıraktığı değerli mirası unutmak zorundalar mı?

Haydi bunları da geçelim, “ifade özgürlüğü”nü dilinden düşürmeyenlerin bu özgürlüğe kastı nedir ki insanları konuşur konuşmaz “izm” sınıflandırmasına tabi tutuyorlar? Kendiyle çelişkinin de sınırı olmalı arkadaşlar!

DİĞER YENİ YAZILAR