Saygısızlara saygısız demek suç mu?

Çok başarılı bir kadın gazeteci, yılların yazarı, ' saygı dışı davranan vatandaşlara hakaret anlamına gelen sözler kullandığı için işinden oldu. Evet "geviş getirmek, geğirmek, kıllı ve kısa bacaklar" gibi tanımlar ağırdı belki ama yıllardan beri ısrarla sürdürülen, istanbul'un bütün deniz kıyılarına, şehrin göbeğinde don-fanila serilme, mangal kurup piknik yapma olayına 2005 yılında fena sinirlenmişti yazar...

Haberin Devamı

Çok başarılı bir kadın gazeteci, yılların yazarı, ' saygı dışı davranan vatandaşlara hakaret anlamına gelen sözler kullandığı için işinden oldu. Evet "geviş getirmek, geğirmek, kıllı ve kısa bacaklar" gibi tanımlar ağırdı belki ama yıllardan beri ısrarla sürdürülen, istanbul'un bütün deniz kıyılarına, şehrin göbeğinde don-fanila serilme, mangal kurup piknik yapma olayına 2005 yılında fena sinirlenmişti yazar...

Her ne kadar bize "sürü" denilmesine sinirlenmiyorsak da onun "koyun" benzetmesi yapmasına karşı isteyen dava açabilir, isteyen öfkesini ona yazarak bildirebilirdi. Nitekim en ağır hakaretlerin gazeteciler tarafından meslektaşlarına da yapılabildiğini gördük. Bu durumda da çözüm "yargıya giderek" arandı. Onun için "işten çıkarma" bence çok yanlış bir karardı.

Kendimize duygusallığa kapılmadan, özeleştiri yapma olgunluğuna gelmemiz, bunu yapanlara da halka yaranmaya çalışan popülist girişimlerle karşı çıkmamamız gerekiyor artık. Biz, çoğumuz saygı konusunda özürlüyüz, bir kere bunu açıkça ortaya koyalım. Yani şapkayı masaya koyalım ve tartışalım.

İsterseniz ben yaşadığım bir kaç örneği anlatayım size; Yazdığım yazıya akıl almaz bir cevap veren saygı özürlü meslektaşı geçelim. Trafikte arabamı adeta mayın tarlasında yürümek zorunda kalan asker gibi kullanıyorum. Her an bir mayma çarpabilirim. Sağımdan hızla gelip işaret vermeden sola kırarak önüme geçenler, önümde aniden zınk diye duranlar, yola atlayıveren yayalar, arkadan tampona yapışarak yol isteyenler... Dehşet bir korkuyla geçiyorum direksiyon başına, kızlarım kullanırken dualar ediyorum.

Evime kaçıp saklanmak bile kurtarmıyor. Ya sol veya sağ yanımdaki evde yaz, kış, tatil demeden başlayan bir inşaat, o yoksa yol yapanların kırdığı taş gürültüleri, sitenin havuzuna girmek istemişsem damlarda, pencerelerde işçiler... Bunlardan biri, birkaçı veya hepsi her an mevcut. Kendileri yaz aylarında İstanbul dışında uzun tatillere çıkan komşular geride kalanların da birazcık dinlenme hakkı olduğunu hiç düşünmüyorlar.

Geceleri ise evime yakın bir yerde ya davul zurna bir düğün veya sonuna kadar açılmış müzikle parti verenler var. Ve bu sabahın ilk saatlerine kadar devam ediyor.

Kısacası nereye giderseniz gidin birileri beyninizin canına okumaya kararlı...

Anneme yıllardır bakan hemşiresi, en ağır zamanında, tam operasyona gireceği gün önceden haber vermeden "Ben gidiyorum" dedi ve o anda gitti. Bırakın hemşire sorumluluğunu saygıya sığar mı?

Kral çıplak
Hepsini saymak mümkün değil ama bizim toplumumuzda aile, arkadaş ve iş ilişkilerinin bile çoğu kez sağlıksız, saygıdan uzak olduğuna inanıyorum ben.

İstismar, vurdumduymazlık ve bencillik sanki bütün insan ilişkilerine yayılmış gibi.

Ve evet, Mine Kırıkkanat'ın sinirlendiği; en turistik kentlerimizin, istanbul gibi dünya çapında bir megapolün kilometrelerce sahilinde don ve fanilayla piknik yapıp, mangal yakanlar her zaman benim de dikkatimi çekmiş, rahatsız etmiştir. Daha saygılı bir dille onların diğer insanlara ve şehirlerine karşı saygısız olduklarını söylemek hiç de yanlış sayılmaz. Denize mayoyla da, torbalarını yemeklerini ortaya saçmadan, evden getirilen sandviçi yiyerek de girilebilir.

"Yok hayır, kimse bana karışamaz, keyfim ne isterse onu yaparım" diyenlere susmak veya onları teşvik etmek, bundan 20 yıl sonra da aynı manzaralara razı olmak demektir.

Ben bu kanıda değilim, D-E-Ğ-İ-Ş-M-E-L-İ-Y-İ-Z. Bunun ilk şartı da "kral çıplak" diyenlere biraz daha hoşgörülü olabilmekten geçiyor!

Aferin kızlar!
Dikkat edin bakın diğer ülkelerde Türkiye imajının sarsılmasına neden olan ne kadar olay varsa hepsi erkek Türkler tarafından yapılıyor. Bunların sonuncusu; Internet'te 110 ülkenin finans kurumlarının, medya kuruluşlarının sitelerine virüs göndererek zarar veren ve kendi hesabına para aktarma hazırlığındayken yakalanan Türk.

Hep olumsuzluk, hep kötü anlama... Birisi de çıksa da Türkiye'nin adını iyiye çıkaracak bir iş basarsa... Bıraksalar kadınlar yapacak bunu ama yollar tıkalı. Meclis'ten başlayarak onları her alanda "2. sınıf vatandaş" olarak tutma baskısı öyle yoğun ki olmuyor. Bakın, Hakkari'nin Çukurca ilçesinde ÖSS'yi kazanan 13 kişiden 9'u kız öğrencilermiş. Aslında bu kadar ücra bir kösede, imkânsızlıklar içinde böyle bir başarı gösteren kızlara devlet desteği verilmesini istiyor gönül.. Elimde böyle bir güç olsa kesin onlan ödüllendirirdim. Benzer şartlarda başarılı olan diğer öğrencileri de... Kimbilir belki bir gün onu da yaparız. Şu anda ise tüm içtenliğimle kutluyorum onları.

Bravo kızlar, sonuna kadar çalışın, peşini bırakmayın. Bir gün mutlaka sizlerle kazanılan başarıları alkışlayacaktır bu toplum. Bravo size!

DİĞER YENİ YAZILAR