Bu AB İlerleme Raporları ne işe yarar henüz anlamış değiliz. Her yıl verilir ve mesela her yıl “yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı, Ergenekon, Balyoz gibi siyasi davalarda ciddi haksızlık ve hukuksuzluklar yapıldığı” yazılır, “medya üzerindeki siyasi otorite baskısı” önemle vurgulanır, “düşünce ve ifade özgürlüğünün yine siyasi yönetim tarafından kısıtlandığı” mutlaka yer alır, “kadınlara ve çocuklara karşı şiddetin azalmadığına” dikkat çekilir ama bakarsınız o yıl içinde bütün bunlar daha kötüye gitmiş.. Ve bir sonraki yıl “AB’nin Türkiye İlerleme Raporu” aynı vurgularla ve minik detay değişiklikleriyle tekrar postalanmış.
Biz yine alayü vala ile o raporu tartışmaya başlamışız. Türkleri geri zekalı filan mı sanıyorlar, yoksa bizi “içinde bulunduğumuz şartlarda” AB’ye almayacakları da (hele şimdi 75 milyon nüfusumuz onlara az geliyormuş gibi bir de 500 bin Suriyelimiz var) neredeyse kesin görünürken bu raporlar onları eğlendirdiği için mi devam ediyorlar belli değil.
Neyi önleyecek?
Son raporda “Barış içinde geçtiği gözlenen Gezi olayları sırasında ve sonrasında Türk basınına yapılan baskılar, vatandaşlara, sivil topluma ve iş dünyasına yönelik kutuplaştırıcı tavır, polis şiddetiyle hayatını kaybeden gençler, orantısız güç kullanımı, görevden uzaklaştırmalar, işini kaybeden gazeteciler, şiddet uygulayan polise denetim ve ceza” gibi noktalar gayet dikkatle vurgulanmış. Bu vurgu toplumda “bir daha olmaz artık” gibi bir duygu uyandırıyor mu, hayır. Tam aksine, daha kötüsü mümkündür ve gelecek AB Raporu aynen bu yılki gibi olacaktır. Zaten sosyal medyada “Gezi ile ilgili görüşünü paylaşan”ların bile cezalandırılıyor olması, Twitter’ın bile “bu açıdan” denetlenmek istenmesi durumu gösteriyor.
Kadın ve çocuk hakları deseniz öyle, kaldı ki bu raporlar madem ki “daha medeni, daha hak-hukuk gözeten” uygulamaları hedeflemektedir artık “Hayvan hakları, Batı ülkelerindeki gibi hayvan polisleri, onlara karşı şiddetin önlenmesi” de yer almalıdır. Onlarla ilgili “cinayetten farksız” yasaların çıkarılmaması da!
Bir demokraside yasama-yürütme ve yargı dan sonra “4’üncü kuvvet” denilen medyanın bağımsızlığının sağlanması için medyanın “gazetecilere ait olması gerektiği” de..
Eleştiriyor ve alkışlıyor!
AB Raporu, Balyoz Davası da bu saatten sonra fazla bir değişiklik olmayacağı bilinmesine, neticelenmiş olmasına rağmen ona değinmiyor, bilirkişi raporlarına bakılmadığını, sahte CD’lerin bile delil sayıldığını, hukuksuzluklar olduğunu söylemiyor.. “Ergenekon Davası’nın neticelendiğini, Türk ceza sistemindeki aksaklıklar, davalarla siyasi hesapların görüldüğüne dair iddialarla lekelendiğini” bildiriyor. Ee, ne fark edecek şimdi, kim takacak bunu, yeniden mi yargılayacaklar? Hayır, öylece kalacak.. Neye yaradı bu rapor?
“Hüküm, demokratik yollardan seçilmiş hükümeti yıkmak amacını güden bir suç varlığını tescil etmiştir” diyorsun, arkasından “bu karar lekeli” diyorsun, ne diyorsun yani?
Hem “yargının tarafsız olmadığını ve yanlış kararlar verdiğini” vurguluyor, hem de “sivil idarenin ordu üzerindeki yetkileri artmıştır, geçmişteki darbeler hakkında soruşturma yapılmaktadır” diyorsun. Daha henüz 12 Eylül, 12 Mart, 27 Nisan gibi gerçek müdahaleler için bir karar görülmedi, tam aksine yapanlar bir kenara çekildi, bu bir yana “tarafsız karar vermediğini” bildirdiğin (üstelik keyfi kararlar veren ve hukuka aykırı olduğu için kaldırılan ama bu davalara bakmayı sürdüren “özel yetkili mahkeme” ler de vurgulanmamış) yargının “geçmişteki darbeler” için doğru karar vereceğine nasıl emin oluyorsun?
Bir Balyoz davasıyla koca Deniz Kuvvetleri (sanki denizde darbe yapılırmış gibi) kökünden sallanıyor, amiraller istifa ediyor, “Deniz Kuvvetlerine vurulan darbenin sadece maddi boyutu 200 milyar dolardır, Deniz Kuvvetleri mensupları harp esirinden farksız” diyorlar) ama AB bu olayları görmüyor. Ayıptır söylemesi, bugüne kadar Türkiye’de siyasi olarak kimsenin takmadığı bu raporları artık bizim de takmamıza gerek yok. ABD’de bahşişleri beğenmeyenler “kıvırıp ince bir rulo yapıyorlar” mış, ne demekse artık!! Biz de vatandaş olarak bu raporlara uygulayabiliriz!
Koç Grubu’nun kararı!
Koç Grubu’nun Harranova Çiftliği’nde domates ve salça üretimini durdurma kararı “kar sağlamadığı” için alınmış, haberler böyleydi. Ama okuyanın aklına o anda kısa süre önce Koç şirketlerine yapılanlar ve verilen zarar geliyor. Türkiye’nin gururu, en büyük şirketlerinin sahibi olan ve onlarca yıldır tek hatası görülmemiş bu grubun sanayi devi şirketlerine yapılan baskınlarla bir gün içinde büyük zarar verilmiş ve sonra da “alınan numuneler temiz çıkmış”tı.
Bunu hatırlayınca insan ‘acaba yine bir baskı, başkalarının çıkarı’ filan mı söz konusudur diye düşünüyor doğrusu. Umalım da öyle olmasın. Ben ise dün onlarla ilgisi olmayan yazımın altına gelen onlarla ilgili yorumlardan birini yazmak istiyorum, toplum genelinde hakim düşünceleri yansıttığı için önemli..
Efe Birol şöyle yazmış: “Sigortasız işçi çalıştırmaz. Kayıt dışı satış yapmaz. Bayram ve tatil günlerinde saygılı çalışır. İşçiye mesaisini eksiksiz öder. Vergi rekortmen listesinde yer alır. Böyle dürüst çalışan firmalar tabii ki kayıt dışı faaliyet gösteren firmalar a karşı düşük kar sağlar. Onları korumak gerekir”..
Konunun özeti gibi değil mi? Ama kim koruyacak?
Pardon, AB raporları ne işe yarıyordu?
Haberin Devamı