Her şehirde olması gereken, buna rağmen devletin açmadığı kadın sığınma evlerinin en güzelini; Mor Çatı Kadın Sığınma Evi’ni yıllar önce açmış.. Hayatını bu ülkede şiddete uğrayan, önlenmediği için çığ gibi büyüyen “kadın ve çocuk tecavüzleri”ni önlemeye adamış, uzun yıllardır kadın hareketinin başını çekmiş, Türkiye çapında ünlü bir kadın avukattır Canan Arın.
Hangi ülkede olsa gurur duyulacak, her fırsatta ödüllendirilecek isimlerden biri.. Antalya Barosu’nun düzenlediği bir toplantıda “çocuk gelinler ve önlenmeyen çocuk tecavüzleri” hakkında yaptığı konuşmada herhalde düşünce ve ifade özgürlüğüne güvenerek “Hz. Muhammed’in Hz. Ayşe ile olan evliliğinden ve Cumhurbaşkanı Gül’ün evliliği”nden söz etmiş. Ve sırf bu nedenle yıllardır hakkında açılan dava ile endişe içinde yaşatılıyor.
Hakaretle alakası yok!
Peki bu ülkede “yaşlı adamların küçücük çocuklara tecavüz olaylarında” bazı gazete ve köşe yazarlarının (aslında yanlış olmasına, din bilimciler tarafından ‘Hz. Ayşe evlendiğinde en az 17 yaşında olduğu’ verilerle açıklanmasına rağmen) bu örneği vererek çocuk tecavüzüne bile mazeret aradıklarını duymadık, görmedik mi? Bunlara ses çıkarılmadığını bilmiyor muyuz?
Cumhurbaşkanı Gül konusunda (burada durum zaten farklı, arada fazla yaş farkı yok) daha önce “evlendiklerinde eşinin henüz reşit olmadığı” yazılmadı mı? Hayat hikayeleri yazılsa-ki daha önce kendileri tarafından da söylendiğini hatırlıyor gibiyim) bu anlatılamaz mı, zaten bilinmiyor mu? Bugün de birbirini seven gençler ailelerinin izniyle hala reşit olmadan nikah kıyabiliyorlar, bunu bir konuşmada söylemek neden hakaret veya suç kabul edilsin? Gerçekten anlaşılır, kabul edilir gibi değil. (Yargının bazı davalarda yanlış kararlar verdiği devletin zirvesindeki isimler tarafından da söylendi biliyorsunuz.)
Siyasetçi hakaretleri!
Kabul edilir gibi değil çünkü “gerçek demokrasiler”de başkanların, başbakan veya cumhurbaşkanlarının en açık şekilde ve her konuda eleştirildiklerini, hatta özeleştiri yaptıklarını biliyoruz, Margaret Thatcher ve diğer örneklerde olduğu gibi filmler bile en açık, net eleştirilerle yapılıyor, kimse alınmıyor, hakaret saymıyor.
Hele bizim gibi her konuda herkesin, siyasetçiler başta en ağır hakaretlerden çekinmediği, topluma kötü örnek sunmaktan gocunmadığı, Deniz Feneri gibi ağır suç içeren bir davanın cezasız kapandığı bir ülkede “bir kadın hakları savunucusunun konuşması”nın bu kadar büyütülmesi, hapis cezası istemiyle yargılanması olacak iş midir? İfade özgürlüğü nerede kaldı acaba?
Konuşmaktan korkar hale gelen topluma bir de bu örnek eklenmez İnşallah!
Demirel’e baş sağlığı!
Süleyman Demirel benim için “Türkiye’nin 9’uncu Cumhurbaşkanı” olmasından ve Türk siyasi tarihine “yıllarca zirvede kalmış önemli bir siyaset adamı” olarak geçmesinden çok daha fazla anlam taşıyor.
Babamın aynı partide uzun yıllar birlikte görev yaptığı, Meclis çatısı altında beraber çalıştığı Demirel’i ve eşi Nazmiye Hanım’ı ilk kez yakından gördüğümde sanıyorum ortaokula yeni başlamıştım. Sonra yıllar içinde defalarca onlarla aynı toplantılarda bulundum, aynı masada yemek yedim, defalarca babamla birlikte (ve sonra gazeteci olarak röportaj için) evlerine gittim.
Her ikisini de dünyanın en nazik, en düşünceli insanları olarak hatırlıyorum. Nazmiye Hanım her zaman güler yüzü ve tatlı diliyle akıllarda kalmıştır. Onun yıllarca rahatsız vaziyette yatağa bağlı kalmasının Demirel için ne büyük üzüntü ve eksiklik olduğunu da biliyorum. Dün gece geç saatte Nazmiye Demirel’in hayatını kaybettiğini duyduğumda 2008’de sevgili annemi kaybettiğim zaman hissettiğime benzer duygular içine girdim, çok üzüldüm.
Sayın Demirel’e başsağlığı, Nazmiye Hanım’a da Allah’tan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun.
Ödül verilecek avukata eza çektirmek!
Haberin Devamı