ODTÜ’nün bir ‘gaz odası’ eksik kaldı!

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın “ODTÜ’ye gitmesini protesto eden öğrenciler”e polisin gaz bombası atması, tazyikli su sıkmasıyla büyüyen olaylar sonunda ortalık savaş meydanına döndü ve bu arada birçok öğrenci de hastanelik oldu. Bir öğrenci de “atılan bombanın kafasına isabet etmesi sonunda beyin kanaması” geçirdi. Şu anda hastanede ve geleceğinin ne olacağı da belli değil.

Ben de ODTÜ’de 4 yıldan fazla eğitim gördüm, benim dönemimde de öğrenciler yine “o dönemin hükümetine karşı” protesto gösterileri yapar, oraya buraya taş, hatta molotof kokteyli atar, dersleri boykot ederlerdi. Öyle olaylar olurdu ve her seferinde derslerin yapılması tehlikeye girerdi ki sonunda bu tür durumlarda okulu bir iki gün tatil etmeye kadar varırdı iş.. Daha sonraki yıllarda yine “öğrenci tepkilerinin en çok görüldüğü üniversitelerin başında gelen ODTÜ”de başka hükümetlere, siyasetçilere, uygulamalara şiddet gösterildiği olaylar olmuştur.

POLİS ÖĞRENCİYE SALDIRAMAZ!

Ama hiçbir zaman “polisin öğrencilere gaz bombası attığı, tazyikli su sıktığı” görülmemişti.. Batı üniversitelerinde, hatta sokaklarında da öğrencilerin yaptığı gösteriler “ne kadar sert olursa olsun” aynı sertlikte karşılıkla durdurulmaya çalışılmaz.. İki yıl önce Londra’da sokakları doldurarak arabalara, mağazalara bile saldıran öğrencilere polisin “sadece kordon yapıp diğer insanları, mağazaları, araçları korumak ve olayları dikkatle izlemek” dışında hiçbir şey yapmadığını, asla “karşı taarruz”a geçmediğini kendim yaşayarak yazmıştım.

“Demokratik” bir ülkede polis aklını kaçırmadıysa öğrencilere (veya diğer göstericilere) beyin kanaması geçirtecek, ölümüne neden olacak (ki bu da olmuştu bizde) şekilde saldıramaz. Böyle bir yetkisi asla olamaz, böyle bir yetkiyi kimse de veremez.

Polisin yapması gereken; ya gelecek siyasetçiyi daha uygun ve gösterilerden uzak bir kapıya yöneltmek veya “önceden uyararak belki ziyareti erteletmek veya iptal ettirmek” olabilir. ODTÜ’de yaşanan savaş benzeri çatışmalar tam bir skandaldır ve sorumlu (ya da sorumsuz) güvenlik görevlileri kesinlikle cezalandırılmalıdır.

Ama tabii bu olmayacak ve biz daha kimbilir kaç öğrenci olayında, kaç öğrencinin yaralandığını göreceğiz. İşte “girmeye çalıştığımız Batı” ile aramızdaki fark bu gibi olaylarla açıkça gözler önüne seriliyor!

*****


Namaz kılan Öcalan!

Gerçekten anlayanları kutlarım, ben “ne yapılmaya çalışıldığını” anlayamaz oldum artık çünkü..

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç her nedense son günlerde BDP ve PKK mensupları ile ilgili özel bilgiler vermeye başladı. Son olarak PKK lideri için “Öğrenci yurdundayken namaz kılan üç arkadaş.. Biri Abdullah Öcalan” diye başlayan bir açıklama yapmış ve Öcalan’ın dindar biri olduğunu” söylemiş.

Tekrarlıyorum ve çok samimi söylüyorum, duyanların ne hissetmesi gerektiğini, bu açıklamalara neden gerek duyulduğunu anlamak imkansız.. Hani “Hükümet PKK ile anlaşmaya karar vermiştir ve o nedenle terör örgütü hakkında sempati yaratmaya çalışmaktadır” dense belki anlaşılabilir. Ama “namaz” örneği ile “30 bin kişinin ölümüne sebep olan”, “masum insanların 10’unu, 25’ini bir defada katleden, katledilmesi için emir veren” birini yan yana getirmek anlaşılamaz. Aynen “öğrenciyken bu kadar inanan, secde eden bir insanın sonradan bu kadar cinayetin kararını vermesi”nin anlaşılamayacağı gibi.. Off ki ne off!

*****


VAKKO’nun sırrı!

Amerikan Esquire dergisi Vakko’yu “dünyanın en iyi 50 erkek mağazası” arasında göstermiş. Vakko’nun patronu Cem Hakko ise “neden dünyaya açılmadıkları” sorusuna “dünya Türkiye’ye gelirken biz neden bu alanı boş bırakıp başka yere gidelim ki? Ayrıca o ülkelerin yaşadığı krizleri, açılanların kayba uğradığını kimse düşünmüyor” demiş.

Vakko sadece erkek giyiminde değil, kadın giyiminde de, çanta-ayakkabı-eşarp gibi aksesuarlarda da, ev eşyasında, perdede, döşemelik kumaşta, hediyelik eşyada da, çikolatada da yerli yabancı birçok firmanın önüne geçmeyi başaran bir marka oldu. Her zaman söylemişimdir, bence gerçekten tartışmasız “Türkiye’nin gururu” bir markadır ve bu övgüleri hakkıyla alır. Ve bunun sırrı Cem Hakko’nun cümlelerinde gizli zaten; “doğru zamanda, doğru kararları vermek”..

Vakko’nun kurucusu Vitali Hakko “Beyoğlu’nda ilk küçük şapka dükkanı”nı, Şen Şapka’yı açtığı günden bu yana kuruluşun yaptıklarına bir göz atın, anlayacaksınız.. Geleceği o kadar iyi görüyor, öyle doğru zamanda, doğru adımları atıyor ve hatalı olana asla girmiyorlar ki onlara herhangi bir konuda “neden” diye sormak bile gereksiz kalıyor.

Geleceği babası kadar iyi gören Cem Hakko ve ekibine tebrikler, iyi ki “Formula 1 pilotu” olmamış!

DİĞER YENİ YAZILAR