PKK’nın Kandil’deki liderlerinden Karayılan, Öcalan’ın mektubuna yazdığı cevabı anlatmış. Anlatırken mesajlarını, tehditlerini de unutmamış.. PKK’nın gücünden söz ederek aba altından sopa gösterirken diyor ki; “Eğer işler ters dönerse bölgesel avantajları ve taktik performansın başarı kazanacağına inancımızı korumakla birlikte Öcalan’ın ortaya koyduğu perspektifi daha doğru buluyoruz”..
İki eksen etrafında çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını anlatarak devam ediyor; “Birinci eksen savaşa hazırlanma.. İkinci eksen demokratik çözüme göre adım.. Birinciyi askıya aldık ama yedekte tutuyoruz.”
Hangi talep savaş çıkaracak?
Dün yazımda PKK rehineleri bıraktı ama asıl iyi niyet gösterisi “silahları bırakarak, bir daha kanlı eylemlere kalkışmayacağına söz vererek olur” demiştim, buydu kastettiğim.. Hiçbir ülkede silah bırakmamış ve tehditlerine aynen devam eden bir terör örgütüyle masaya oturulmaz. Oturulursa işte böyle “silahların, tehditlerin gölgesinde” her tür tavizin verilmesi beklenir. Hükümet bu tehditleri sineye çekiyor, barış şarkıları söyleniyor ve bu arada “tehditlerin sonucu olarak gelecekte ortaya çıkacak daha büyük riskler”den hiç söz edilmiyor. Mesela hala “hangi talep yapılmadığı takdirde terör örgütünün söz ettiği savaş çıkacak” kimsenin bu konuda bir bilgisi yok.
Karayılan “Nevruz’da Öcalan’dan açıklama beklediklerini” de söylemiş. Hükümet topluma ve TBMM’ye “hangi taleplerin ‘Kürt sorunu’ olarak görüldüğünü” açıklamadığına göre bari Öcalan şu “barış anlaşması”nın maddelerini, Hükümet’le ne konuştuklarını açıklasa da herkes biraz bilgilense. Yıllardır “Kürt sorunu” lafından öteye geçilemedi, ne zamana kadar?
NOT: Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Ya Türk’ü, Kürt’ü, Boşnak’ı, Arap’ıyla büyük hedeflere yürüyeceğiz, ya da bizi lime lime edip küçük parçalara bölecekler” demiş ki bu lafa yorum bile yapılamaz. Önce “Büyük hedef ne” onu kesinlikle açıklaması lazım.. Sonra da “Türkiye gibi bir ülkeyi lime lime edeceklerse Hükümet’in, TSK’nın görevlerini öğrenmesi.” Pes artık yani!
Suriyeli kıza saldırı!
Adına pek kibar şekilde “taciz” demekte ısrarlıyız ama bu olayın ve hepsinin asıl adı “saldırı”dır.. Kızlara, kadınlara magandalar, utanmaz yaratıklar tarafından saldırıda bulunuluyor bu ülkede.. Ceza verilmediği için hayasızca sürerek.. Sonuncu olay Şanlıurfa’da ailesiyle çadırda yaşayan 18 yaşındaki Suriyeli kızın başına geldi. Fotoğraflar korkunç; kazık kadar adam kolundan sürüklüyor, kızcağız debelenerek kurtulmaya çalışıyor, polis yardıma geldiğinde ise ağlıyor.
Bakanlıklar neyle meşgul?
Türkiye’de misafir durumunda olan bir genç kıza bile saldıran bu yaratıklara ağır cezalar verilmez ve hatta serbest bırakırlarsa “o hakimler hakkında” da soruşturma açılmalı. Madem ki vatandaşlara yasaklandı bunu yapmak, o zaman “Kadın Bakanlığı, kadın örgütleri, Adalet Bakanlığı” müdahil olmalı.
Bu kadar rezalet, bu adar çağdışı saldırı yetmedi mi hala yahu!
Adalet şöleni!
Aslında İstanbul Barosu’nun 17 Mart Pazar günü sabah 10’da Haliç Kongre Merkezi’nde başlayacak olan Olağanüstü Genel Kurulu’nun basın açıklaması “Zulme Karşı Adalet Şöleni” başlığıyla gönderilmiş. Bildiğiniz gibi Ergenekon duruşmasında yaptıkları açıklama nedeniyle suçlanarak “hapis cezası” istemiyle Baro Başkanı Ümit Kocasakal ve Baro yöneticisi hukukçular hakkında dava açıldı..
Baro bildirisinde şöyle diyor; “Toplumsal adaletin temsilcileri olan avukatlar üzerinden yürütülen itibarsızlaştırma kampanyalarından sonra, sıra şimdi de Barolara geldi. Bu ‘örgütlü’ suç susturulursa, avukatların da savunmasız kalmasının sağlanacağı ve böylece halkın adalet arayışının kırılacağı umulmaktadır. Bu tuzağa düşmeyeceğiz. Önce kuşatılan, ardından da teslim alınan yargının bağımsızlığı için verdiğimiz mücadeleyi yılmadan sürdüreceğiz.
Bedel ödememiz gerekiyorsa, bu bedeli onurumuzla ödemeye hazır olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz”..
Haksızlığa dur demek!
Bu Olağanüstü Genel Kurul’un Baro yönetimi için “güven oyu” anlamında olacağı görülüyor. Hapis cezası gerçekleşirse yönetimin düşeceği ümidinde olanlara karşılık Baro’ya kayıtlı avukatlar atacakları imzalarla “Biz bu yönetime güveniyoruz ve destekliyoruz” diyecekler.
Adalet Şöleni izlemek isteyenler, Türkiye’nin en büyük barosuna bile haksız-hukuksuz girişimlere “dur” demek isteyenler Pazar günü Haliç Kongre Merkezi’ne gidebilirler.