Ne kaldı geriye?

Haberin Devamı

Emekli Hakim ve Adalet Başmüfettişi Mehmet Orhan Yarar gönderdiği mektupta, son günlerde bakanlar ve bazı gazeteciler tarafından sık sık tekrarlanan “Hakim ve savcı adayları için 1934’ten beri mülakat yapıldığı” bilgisinin tamamen gerçek dışı olduğunu belirtiyor.

“Hakim adaylarının alınması başlangıçtan beri Adalet Bakanlığı’nca yapılmaktaysa da mülakat usulü 24 Şubat 1983 tarihinde uygulanmaya başlanmıştır” diyen Yarar buna örnek olarak kendi tayinini de göstermiş.

1965 yılında hakim adaylığı için Adalet Bakanlığı’na müracaat ettiğini, derecesinin “iyi” olduğunu ve geç kadro verildiği için sırasının 1967’de geldiğini, kendisinin ve 1983’ten önceki diğer hakim ve savcıların sadece “diploma dereceleri ve müracaat tarihine göre” kabul edildiğini anlatırken, sonradan getirilen mülakat sisteminin iyi niyetle başlatıldığını ama maalesef partizan iktidarlar için imkân yaratılmış olduğunu söylüyor.

1990 yılında Bakanlık tarafından yurt dışına gönderilen hakimler arasında olan Mehmet Orhan Yarar Fransa’nın Bordo şehrinde hakimlerin staj akademisine gittiklerini, orada adayların Adalet Bakanlığı’ndan tamamen ayrı ve özerk (malî özerkliği de olan) bu akademi tarafından imtihanla ve tamamen aldıkları dereceye göre seçildiğini anlatmış.

Bu seçilen adaylar da iki yıl boyunca psikolog, sosyal bilimci ve ruh sağlığı uzmanlarından oluşan bir kurul tarafından takip ediliyormuş.

Eski Adalet Başmüfettişi daha sonra (benim de Pazar günü Her Açıdan programında televizyonda söylediğim) çok önemli bir noktanın gündemde tutulması gerektiğini vurguluyor:

“Hakim teminatı ve yargı bağımsızlığı olmayan yerde başta basın özgürlüğü olmak üzere vatandaşların temel hak ve özgürlükleri korunamaz.”

Şimdi şöyle bir düşünelim; 21. yüzyıl Türkiye’sinde “YÖK’ün başına daha özgür düşünceli biri gelirse iyi olur” diyerek Yüksek Öğretim Kurumu’nu da kararlarına hiç itiraz etmeyecek duruma getirmek isteyen bir iktidar “1934’ten beri böyle” mazeretiyle yargıyı siyasi iradeye bağımlı halde mi tutmaya çalışmalı yoksa Fransa’nın ve diğer medeni ülkelerin yaptığı gibi özgürleştirmeye mi?

Bağımlı tutmaya çalıştığına göre YÖK’le ilgili isteği nasıl bir çelişkidir?

TABLOYA GÖZLÜKLE BAKIN!
Görünen tabloyu merceğiniz varsa onunla, yoksa en azından gözlükle yakından inceleyin.

Yasama, yürütme, cumhurbaşkanlığı, yargı kendisinin kontrolünde olan, YÖK’ü de isteyen, medyanın büyük bir kısmıyla yakın bağı olan (ülkede bağımsız medya kuruluşlarının özellikle şu dönemde önemini takdir eden iş adamları cesaret gösterip ortaya çıkmazsa ATV ve SABAH’la birkaç güne kadar daha da yakın bir bağ kurulacak gibi görünüyor), TMSF’nin elindeki gazete ve kanallarla seçim öncesinden başlayarak tercih ettiği yönde yayın yaptıran iktidarın her istediği uygulamayı tek güç olarak yapmasını ne engelleyebilir?

Türkiye’nin olayları birbirine bağlama ve geleceği okumaya çalışma zaman geçmek üzere... Son pişmanlık fayda etmeyecek!

*****

Rüzgâr gibi geçti!
Hakimler ve Savcıların çoğunun Adalet Bakanlığı tarafından mülakatla seçilmesini sağlayacak kanun Komisyon’da 9 saatte kabul edildi, Meclis’ten 1 günde çıkarıldı, Başbakan bu süreçte fire olmaması için Meclis’te nöbet tuttu ve Cumhurbaşkanı da rekor kırarak bir saatten kısa sürede kanunu inceledi, imzaladı. Tamamdır.

Anayasa taslağının kimseye gerek duyulmadan AKP tarafından hazırlanmasından sonra yargının da iktidar partisinin güdümünde olması sağlanmıştır. (Bunların olacağını 22 Temmuz seçimlerinden önce, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında tekrar tekrar söylemiştik. O günlerde işin ciddiyeti kavranamadığı için söylenenleri masal gibi dinleyenler vardı. Şimdi uygulamasını görüyoruz.)

AKP “Dokunulmazlıkları neden kaldırmıyorsunuz” sorusuna karşılık “Yargı bağımsız değil” cevabıyla tarihte herhalde ilk kez kendi “Yargı”sına güvenmeyen siyasi iktidar olmuştu, bundan sonra kendisi seçeceğine göre artık güvenmesi gerekecektir.

Bundan sonra yargı, kendisini değerlere bağlı hissetmeyen (Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi’ni, diğer yüksek yargı organları kararlarını dahi yok sayabilen) kişiler tarafından seçileceği için gerçekten “bağımsız” olacaktır.

Demek ki dokunulmazlıkların hemen, aynı yıldırım hızıyla kaldırılması için ortada bir mazeret de kalmıyor. Şimdi suç dosyası olan insanların ülke yönetmemesi için, temiz toplum-temiz siyaset için kaldırılması şart olan milletvekili dokunulmazlığı hemen gündemlerinin ilk sırasına konmalıdır. Dikkatle izleyecek ve bekleyeceğiz.

Bakalım birkaç günde onu da çıkaracaklar mı??

DİĞER YENİ YAZILAR