Kanal 7, Yeni Şafak, Zaman, Sabah, Bugün, Star, TRT yazar ve yöneticileri bir araya gelmiş ve Medya Derneği kurmuşlar. Ne güzel değil mi? İktidara en yakın, en gönülden bağlı, en büyük destekçi gazete ve TV temsilcilerinin, “hiçbir iktidara ve mevcut olana da yakınlaşma gereği duymadan, eğilip bükülmeden, meslek ilkelerine bağlı olarak çalışan” gazetecilere haber vermeyerek sadece kendi aralarında dernekleşip sonra da sanki tüm medyayı temsil eden bir dernek ortaya çıkmış gibi adını da Medya Derneği koymaları ne hoş!!
Bir de açıklama yapıyorlar; medya çok sesli olmalıymış, “demokratikleşen Türkiye çok sesli toplumu getirmiş”, bu da “çok sesli medyayı getirmiş”... Amaç “Türkiye’deki medyanın kalitesini dünya kalitesine çıkarmak, basın özgürlüğünün sınırlarını genişletmek”miş. Ve üstelik gazetecilere ceza da vermeyeceklermiş.
Çok teşekkürler yani, teveccühünüz... Toplum öyle çok sesli oldu ki insanlar evlerinde bile ses çıkarmaya, aralarında bile konuşmaya korkuyor. Telefonla konuşurken, mail yazarken bile endişe içindeler. Medyanın çok sesliliği bir başka alem. Yarısından çoğu iktidara ait medya haline getirildiği gibi geriye kalan medyada köşe yazarları bizzat Başbakan tarafından patronlara şikayet ediliyor, atılmaları isteniyor. Demokratikleşme öyle boyutlarda ki demokrat Medya Derneği’nin üyeleri ve aynı kesim içindeki diğer gazetecileri (bunlar olup biterken “üç maymun”u oynamaları yetmezmiş gibi) meslektaşlarına benzer baskılar yapmaktan çekinmiyor.
İktidarı eleştiren gruplar anında Maliye’yi kapısında bulup belini doğrultamayacak vergi cezalarıyla karşılaşıyor ve bunun yapılacağı da yıllar önce “bir öfke anında” açıkça Başbakan tarafından söyleniyor.
Şimdi acaba bu dernek “basın özgürlüğünün sınırlarını genişletmek”le ne kastediyor, bunları mı önleyecek demez misiniz?
Demezsiniz, çünkü öyle olmayacağını biliyorsunuz.
Bir tek işi pek iyi yapacaklarına şüphe yok; diğer ülkelerdeki medya kuruluşlarıyla “sanki Türk medyasını temsil ediyorlarmış gibi” temas kurarak olayları onlara iktidarın istediği şekilde çok daha kolay empoze edebileceklerdir.
Yakında ABD ve AB medyasında “Anayasa paketindeki değişikliklerin tamamının ne kadar yararlı olduğunu ama Kemalist laikler ve statükocu yargı tarafından önlenmeye çalışıldığını, atanmışların seçilmişlere müdahale ettiğini, yürütmenin yargıyı kuşattığına dair haykırışlara kulak asmamak gerektiğini, aslında tam aksinin olduğunu ve Türkiye’nin muhteşem bir değişim içinde olduğunu ”ve ayrıca “her an darbe ve suikast beklendiğini” okursak şaşırmayalım.
Bilmesek bizi bile inandırırlardı!
YARSAV’dan ayrılanların kurduğu “Demokrat Yargı”, demokratikleşen (!) Türkiye’nin “Medya Derneği”, bakalım sırada hangi dernek var? “Demokrat Üniversiteler”, “Demokrat, sivil toplum kuruluşları”, “Liselilerin Değişimi Derneği” filân olur mu meselâ?
Not: Türkiye’deki olayları tersyüz ederek yabancı medyaya ve siyasetçilere aktarma, sonra da anlatılanları aynen AB ve ABD’den duyma işlemi artık çok fazla dikkat çeker hale geldi. Bunu önlemek de bağımsız (kalabilmiş) kurumlara, kuruluşlara, gazetecilere düşüyor. Siyasette içerde ve dışarda kamuoyu oluşturmak son derece önemlidir. Ve bunun farkına varan sadece iktidarlar olmamalıdır.
Kan gövdeyi götürüyor
Gazetelerin 3’üncü sayfaları iyice ‘bakılamaz’ hale geldi, aynı sayfada en az 4-5 cinayet haberi...
Daha 17 yaşında “kız arkadaşıyla konuşurken” kıskançlık nedeniyle öldürülen genç, “yan baktı diye” arkadaşını öldüren genç, Bursa’da “ablasını döven eniştesini” öldüren genç, Ege Üniversitesi konservatuar öğrencisi genç kıza döner bıçağıyla saldıran adam.
Önce bir kız öğrenciyi bütün sınıfa tokat attırarak cezalandıran hasta ruhlu öğretmenin, arkasından İstanbul Fatih’te bir ilköğretim okulunda öğrencilerini döven Fen öğretmeninin haberleri...
Şiddetin ilkokula indiği, en vahşi cinayetlerin sıradan olay haline geldiği bir garip dönem yaşıyor Türkiye.
Yüksek yargıyı ele geçirmeye çalışacaklarına yerel mahkemelerin suçludan değil mağdurdan yana davranması için çabalasalar, TV’lerle toplumu eğitseler, ne olursa olsun bir şeyler yapsalar.
Bu vahşet neden arasına girmeye çalıştığımız AB ülkelerinde değil de hep bizde oluyor? Neden?