Perşembe günü Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın “başkanlık sistemi”yle ilgili konuşmasında geçen “Zavallı Obama” sözünü ve Menderes ile İnönü dönemlerindeki durumu irdelediğim yazı konusunda Doçent Dr. Ekrem Ali Akartürk aradı..
Öğrencileriyle “başkanlık sistemini” tartışırken bu konu üzerinde de durduklarını söyleyerek yazımdaki bir noktaya değinmek istediğini belirtti. Bozdağ’ın “Atatürk döneminde de yasama ve yürütmenin O’nun elinde olduğunu, ABD Başkanından daha güçlü yetkileri olduğunu” söylemesi üzerine yazdığım ve ‘savaş sonrası ve bir geçiş dönemi olan bu dönemi ve onun liderliğini başkalarıyla karşılaştırmak yanlıştır’ dediğim bölüm..
Tüm yetki Meclis’in!
Akartürk “Bu karşılaştırmanın rahatlıkla yapılabileceğini” hatta “özellikle yapılması gerektiğini” belirterek şunları söyledi:
“23 Nisan 1920’de Meclis açıldığında Milli Mücadele’nin başlamış olduğunu, savaşların devam ettiğini ve 1921 Anayasası’nın bu şartlar altında yapıldığını.. Buna rağmen ‘özel yetkiyle donatılmış’ hiç kimse olmadığını.. Cumhurbaşkanı bile olmadığını (ilk cumhurbaşkanı 1923’te).. Mustafa Kemal’in sadece Meclis Başkanı olduğunu.. Bütün yetkinin Meclis’e ait olduğunu..
Savaş devam etmesine rağmen “olağanüstü hal” yetkisinin de olmadığını.. Atatürk’ün hep “çok partili sisteme geçiş” için çalıştığını, bu nedenle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurttuğunu.. Geçiş dönemi olmasına rağmen demokrasiyi hep ön planda tuttuğunu.. 1921 Anayasası’na “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” şartının konduğunu..
Kadın milletvekili için...
Ve bütün bu nedenlerle bugün TBMM çatısı altında demokratik yönetime kavuşmuşsak bunu tamamen onun değerlerine ve yaptıklarına borçlu olduğumuzu” hatırlattı. Atatürk’ün bugünkü demokratik ülke liderleriyle karşılaştırılacak bir demokrasi anlayışına sahip olduğunu da..
Ben de onunla konuşurken Atatürk’ün TBMM’ye “en az 50” kadın milletvekilinin girmesini istediğini ama bu konuşmayı Meclis’te yaparken bile erkek milletvekillerinin ayaklarını yere vurarak protesto ettiklerini ve “onun isteğine rağmen” ancak 17 kadının girebildiğini hatırladım.
Hepsine birlikte bakınca; kendi kurduğu Meclis’te bile “yasama ve yürütme onun emrindeydi iddiası”nın doğru olmadığı açıkça görülmüyor mu?
Torba yasa, çorba hukuk!
Darbenin alasını yapmış, insanları idam ettirmiş, binlerce kişi işkence görmüş, halkın seçtiği insanlar iktidardan indirilmiş.. Üstelik “anarşi vardı, şimdi olsa yine yaparım” diye de açıkça itiraf ediyor, suç da kabul etmiyor (o anarşiyi isteyince durdurdun da daha önce ‘bağlı olduğun sivil iradeyle ortak çalışarak’ nasıl durduramadın diye sormak lazım.). Bu da yetmiyor; “Beni yargılayamazsınız, kurucu iktidarım, AİHM’ye gideceğim” diyor.
Demek ki darbe yapan bir de anayasa yaparsa Zemzem suyuyla yıkanmış olacak.. Darbe mağdurları nın çoğu gidememiş, AİHM’ye “darbeci” olarak kendisi gidecek..
Dünya inanmaz
Ama o darbeci olarak suç kabul etmezken, kendisinin (Şahinkaya’nın, Özkök’ün, Yalman’ın, Büyükanıt’ın) özgürlüğüne hiç dokunulmazken “darbe yapmamış, tam aksine demokrasiye saygılı olduğunu her fırsatta söylemiş” insanlar başta İlker Başbuğ olmak üzere yıllarca zindanlarda çürüyecek. Hem de kendisi Genelkurmay Başkanı iken başlamış olan ve yıllar sürmesine rağmen “böyle bir terör örgütünün varlığı” kanıtlanmamış olan “Ergenekon davası” ile ilişkilendirilerek..
Hem de “hukuka aykırı olduğu için kaldırılan ama kaldırılmasına rağmen bu davaları sürdürmesine izin verilen” özel yetkili mahkemenin (Başbuğ’un kurtulmaması için zahir) eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in, kuvvet komutanlarının “tanık olarak” dinlenmesini bile keyfi şekilde reddettiği görülerek..
Karadayı dışarıda ama...
Bir başka örnek; Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı dışarıdayken ve suçsuz bulunurken, dönemin hükümetinin ve MGK kararlarının uygulandığı 28 Şubat için generaller ve askerler cezaevine atılıyor, onlara çile çektiriliyor..
Ve arkasından.. Her gün yeni yasalar, paketler çıkarılan ülkede “4’üncü Yargı Paketi’nde de Başbuğ’u ve tutuklu askerleri kurtaracak bir düzenleme olmadığı” görülüyor. Ortaya çıkan bu hukuk garabetinin, hukuk çorbasının adı nasıl olur da “darbeleri yargılama ya da orduyu siyasetin dışına çekme operasyonu” olur anlamak mümkün mü? Literatüre “paket yasa”dan, “torba yasa”dan sonra “çorba hukuk” tanımı kazandırıldı..
“Sevsinler böyle adaleti” demesin de ne desin bu toplum? Dünyayı ve tarihi hiç kimse bu olaylarda adalet gözetildiğine inandıramayacak!