Uluslar arası Kamu Sempozyumu’nda Başbakan’ın yaptığı konuşmada dikkat çeken noktalar vardı.. Mesela bireyin tanımını yaparken “Bize göre bütün kararlara körü körüne itaat eden varlık olarak değerlendirilmemiştir” demiş. Ne kadar güzel söylemiş; aslında herkese göre bireyin tanımı budur, aksi “kul”un, “köle”nin, “robot”un tanımı olurdu zaten..
Demokrasinin en önemli şartı “düşünce özgürlüğü” dür ve bu da “farklı düşünce” yi, herkesin kararları kendine göre değerlendirme hakkını, özgürce düşünme ve ifade hakkını ve tabii “özgür basın” şartını elbette kapsar. O nedenle harika bir “birey tarifi” bu, “körü körüne itaat etmesi beklenmeyen kişi” .. Bu takdirde en başta medyanın, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının, iş dünyasının ve tüm bireylerin hiç korkmadan görüşlerini açıklayabilmesi de serbest olmalı..
Korku ortadan kalkınca..
Örneğin aynı konuşmada “medya ve yazarlar üzerindeki korkuların ortadan kaldırıldığı” da söyleniyorsa artık “işinde kalabilen” gazeteciler korku hissetmemeli. İşte Irak, Suriye gibi altı üstüne gelen ülkelerde bu özgürlükler ortadan kalktığı, medya ve yargıdan başlayarak her alanda baskılar alıp yürüdüğü, örneğin Suriye’de mevcut tüm gazeteler yıllar öncesinden “rejim yanlısı” hale getirildiği, “kendilerine göre yargı, kendilerine göre medya” istedikleri, kendi çıkardıkları yasalarla yetkilerini de sınırsız hale getirdikleri için sonu gelmez sorunlar çıktı. Demokrasiden anlamayan, halklarının demokrasi isteğini göremeyen baskıcı liderler, her duyduğuna inanan, araştırmayan, çoğu eğitimsiz veya çıkarını düşünen kitlelerin desteği ve ihtiraslarının etkisiyle kendi huzurlarını da, toplumlarının huzurunu da bundan sonra onlarca yıl geri gelmeyecek şekilde yok ettiler.
Çok sayıda masum insanın hayatını kaybetmesine yol açtılar.
Bizim “demokrasiye uygun” tariflerimiz bu nedenle ve tam da şu anda çok önemli, gazeteci de, yargı mensubu da, her birey de “özgür olduğunu” anlar böylece. Aksi takdirde, özgürlüğün olmadığı bir demokrasiden söz edilemeyeceğine göre “demokrasi” ye de yeni bir tanım aramak gerekir!
Gece yarısı gizlice..
Dün barınaklarla ilgili yazım ‘Şimdi adını vermiyorum ama..” diye bitmişti, devam ediyorum..Bunların bazılarında “gece yarıları ‘sebepsiz yere, kolaylarına geldiği için uyutulmuş veya bakmadıkları için ölmüş zavallı hayvanları gizlice gömenler” var. Bu vahşeti yapanları bir süre sonra fotoğraflarıyla yayınlayabilirim, ona göre.. Gerçekler ve kötülükler uzun süre gizli kalmaz. Yasadan korkmuyorlarsa bölgelerindeki ve tüm ülkedeki “İNSAN”lardan utanacaklar.
O bölüm neden yasak?
Ümraniye Barınağı ’nda çok sayıda kedi ve köpeğin, sakat veya yeni doğum yapmış hayvanların bulunduğu bir bölüm var.. Hiçbir barınakta rastlamadığım şekilde içeri kimseyi almıyorlar, HAYTAP gönüllüsü gençler tüm taleplerine rağmen bir kez bile girememiş. Ne var orada görülmesi istenmeyen, korku filmlerindeki gibi neden kapalı o bölüm?
Ben de israr ettim, Müdür Osman Tangüner bunu sağladı ama tek bir odaya girebildik, devamına izin verilmedi, bir neden bularak bizi çıkardılar ve kapı hemen tekrar kilitlendi. Karanlık, güneş almayan tek katlı bir binanın içinde odalar, yeni doğmuş bebekler, güneşe ihtiyacı olan hayvanlar adeta bir mahzene tıkılmış gibiler. Bu binanın hemen “güneş görür” hale getirilmesi gerekir, belediyeler kendi bölgelerindeki sokak hayvanlarını “ücretsiz” kısırlaştırmak, tedavi etmek ve iyi şartlarda koruyarak tekrar eski yerine bırakmakla görevli olduğuna ve bunun için “devlet imkanlarını kullandıklarına” göre neden karanlık, cezaevi gibi bir binadalar? Ve neden bazı hayvanlar aylarca barınakta tutuluyor ve yerine bırakılmıyor? Yoksa bölgede rahatsız olan ve emreden “birileri” mi var?
Ümraniye’de bir başka ciddi yanlış “yavruların 3 aydan sonra sahiplendirilmesi” ne izin verilmemesi.. “Önce kısırlaştıracağız” diyerek vermedikleri için o arada yeterince bakılamayan yavruların çoğu hastalanıp ölüyor. Barınakların bir numaralı çalışması “sahiplendirme” üzerine olmalı, HAYTAP bu konuda yardım edecek en önemli kuruluş ama belediyeler de internet sitelerinde veya “reklam panolarında” bunu yapabilirler. Belediyelere ait reklam panoları, billboard’lar s adece siyasi reklam için değildir, bu nedenler için de kullanmaları gerekir.
Bir tas su!
Sokak hayvanlarına “bir kap yemek, bir tas su verin” diye yazsalar, yanına da “çeşmeleri yalayan hayvan fotoğrafı” koysalar fena mı olur, insanlık bunu gerektirmez mi? Sokakları dolaşıyorum, hiçbir ilde, hiçbir kapıda “bir tas su” yok, bu zavallı hayvanlar nereden su ve yiyecek bulsunlar, yazık değil mi? Acaba “oruç” tutmak bile insanlara susuzluk ve açlığın ne olduğunu yeterince anlatmıyor mu?
İş adamları el atana kadar
Umuyorum ki Ümraniye Hayvan Bakımevi bu binayı ve diğer şartları daha iyi hale getirir ve HAYTAP gönüllülerine karşı çıkacağına bundan sonra onların da yardımını alır. Ben yakında tekrar gideceğim, izleyeceğiz. Ve onları korumak için özel sektörü, hayır sahibi iş adamlarını “belediyelerden araziler isteyerek ve onlarla iş birliği içinde” en iyi şartlarda barınaklar, parklar açmaya ikna etmek için de çalışacağım. Orman Bakanlığı’nı “barınaklara daha sıkı denetim yapmaya, bütün barınaklara ‘yeşil alanı mecbur tutmaya’ ve büyük hayvan parkları açmaya” ikna etmek için de.. “Sokak hayvanları” konusu bitmeyecek.
Bana izin!
Sevgili okurlarım, bir süredir hiç birimizin tahmin edemeyeceği kadar fazla olay üst üste geldi. Çok üzgünüm, çok rahatsızım ve bu rahatsızlığım son zamanlarda dayanılmaz boyutlara ulaştı. Sizden bir süre için izin istiyorum, bu arada düşünmem için şart bu ayrılık.. Tekrar buluşacağız merak etmeyin.