Pazartesi günkü “Balyoz ve Ergenekon davaları”yla ilgili yazıma çok sayıda okuyucu yorumu geldi. İlginç bir şekilde çoğu ‘Başbakan Erdoğan da bu davalarla ilgili uzun tutukluluk süreleri konusunda yargıyı eleştirince bir umut doğmuştu, ben de bir fark yaratacağını düşünmüştüm” cümlelerime takılmışlar ve beni ikna etmeye uğraşmışlar.
Örneğin yazımın altına yorum gönderen bir okurumuz: “Sayın Başbakan uzun tutukluluk şikayetinde samimi olsaydı, hukuksuz olduğu için kaldırılan ‘özel yetkili mahkemeler’in bu davalara bakmaya devam etmesi için yasa çıkarmazdı. Hem hukuksuz olduğu için kaldıracaksın hem de hala adil karar bekleyeceksin. Tamamen timsah gözyaşları” demiş.
Süre uzatıldı
Bir başkası: “Bilirsiniz ‘maç devam ederken kural değiştirilmez’ diye bir söz vardır. Bu davalar açılmadan önce terörle ilgili tutuklu yargılanma üst sınırı 5 yıldı, davalar devam ederken bir gecede AKP oylarıyla 10 yıla çıkarıldı.. Bunlar artan tepkiler karşısında samimi olmayan sözler” diyor. Bunlara benzer tepkiler fazla..
Şubat ayında bu konuda yazan Bersan Özcan ise şunları yazmış:
“Sonradan Ergenekon adı verilen Ümraniye soruşturmasında ilk tutuklamalar 2007 yılının Haziran ayında yapılmıştı. Neredeyse 6 yıl geçti ve Ergenekon’dan hiçbir mahkeme kararı çıkmadı. Aradan geçen 5.5 sene içinde mahkeme hükümleri çıkmış olsaydı Ergenekon sanıklarının çoğunluğu bugünlerde tahliye edilirdi.
Son yargı paketi ile cezası 1 seneden az kalmış olan binlerce hükümlü tahliye edildi. Ergenekon davası bitirilseydi sanıklara 15 yıl verilse bile hükümlü bunun 5’te 2’sini yatacaktı, yani hapiste kalmış olacaktı. Ee zaten bazı tutuklular 6 seneden beri hapishanedeler.”
Yargı paketinden yararlanma..
Ve şöyle devam ediyor: “Karar hükümleri bence kasten çıkarılmıyor, böylece tutukluların son yargı paketinden faydalanmaları engellenmiş oluyor. Ergenekon sanıklarından hiçbirisini tanımam fakat burada hukukun açık ihlali var. Beş buçuk senede hiçbir karar hükmünün çıkmamış olması manidardır.”
“Hüküm giymekten beter tutukluluk” olur mu demeyin, olurmuş işte!
28 Şubat darbe mi, nasıl?
Hâlâ ısrarla “28 Şubat darbe”dir diyenler var ki bunu yaparak; bir yanda 12 Eylül gibi gerçek bir darbeyi yapanlar ve “bugün olsa yine yapardım” diyenler elini kolunu sallayarak gezerken “darbe olmayan” 28 Şubat nedeniyle insanların tutuklanması gibi bir anlamsızlığa destek veriyorlar.
Ayıptır sorması ama bu “28 Şubat darbedir” diyenler neden acaba o dönemin hayatta olan Başbakan Yardımcısı’na tek kelime etmiyor, “Onun da kuzu gibi kabul etmemesi gerekirdi ama başbakanlığı Erbakan’dan bir an önce kapmak için memnun bile oldu, bakanlarla birlikte hemen imzayı bastı” demiyorlar? 28 Şubat dönemini anlatan kitaplarda Erbakan’ın da Çiller’in de “Herşey yolunda, askerle gayet iyi ilişkiler içindeyiz, hiçbir sorun yok” dedikleri en yetkili ağızlardan ortaya konmuş.(Bakmayın Çiller’in sonradan kendini mağdur ilan etmesine..)
Çiller’e yakınlığıyla tanınan ama 28 Şubat öncesinde gidişten rahatsız olarak istifa eden DYP’li siyasetçiler TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na “kesinlikle darbe değildi” demişler ve zaten Erbakan da 28 Şubat’tan aylar sonra Çiller’in baskılarıyla istifa etmiş.
Hükümet kararını uygulama cezası
Tamam ordunun bir baskısı söz konusu ama darbe olmadığı açık-net ortada.. Peki nedir bu israrla tarihe “darbe” yazdırma çabası? Yoksa asıl mesele “28 Şubat’ta alınmış, altında hükümet imzalı Milli Güvenlik Kurulu kararlarını uyguladıkları” için suç işlemiş sayılan ve iddianame bile hazırlanmadan 10 aydır tutuklu bekletilen insanları daha yıllarca cezaevinde süründürüp intikam almak mıdır?