Üstümüze vazife olmayan bir savaşın ortasına; hem de zaten başımızda bir büyük terör sorunu varken kendimizi attık.. Dünya karışmazken biz “Suriye’de olanlar bizim sorunumuzdur, uzak kalamayız” diye adeta “desteklediğimiz muhalifler”den, aralarında El Kaide’nin bulunduğu Suriye rejimi karşıtı gruplardan farksızmışız gibi onların arkasında çekişmeye aktif olarak katıldık.
Batı’dan İran’a, Rusya’dan Suriye yönetimine kadar o iç savaşa müdahale eden “en dikkat çekici ve eleştirilen” ülke olmayı, Suudi Arabistan’la Katar’ı bile geçerek başardık. Uçağımız düşürüldü, insanlarımız bu çatışmaya karışmamız yüzünden “atılan bombalarla” hayatını kaybetti. Tamamen aksi yönde bir dönüş yapmamız gerekirken şimdi sıra uçak indirmeye geldi ve işin garibi “biz hep haklıyız”..
AB OLUMSUZ SÖYLERSE..
Konuşmalara bakın haksız olduğumuz tek konu yok, hata yaptığımız tek konu yok.. TV’lerden olayları öyle anlatıyoruz ki “dünya haksız ve yanlış şekilde bize karşı ve her meselede yalnız biz haklıyız”.. AB’nin son “2012 Türkiye İlerleme Raporu”nda ortaya koyduğu eleştiriler de bu “her kararda, her uygulamada sadece Türk Hükümeti’nin haklı olması” durumundan nasibini aldı tabii..
AB Müzakerecisi Bakan Egemen Bağış “AB bizi değerlendiremez, yalnızca kendi milletimizin değerlendirmesi önemlidir” şeklinde bir açıklama yaptı. Oysa burada ilk sorun AB raporunda eleştirilen her konunun zaten sürekli olarak ülke içinde ve dışında eleştiriliyor olması. Yani onlar da gaipten haberler alıyor ve oturup kafalarına göre uyduruyor değiller.
KÜRT MESELESİ, ÖZGÜRLÜKLER, BALYOZ VS..
Mesela Kürt meselesinde ilerleme olmaması, tam aksine “Kürt açılımı” diye atılan adımlar sonunda olayların daha da çetrefil ve tehlikeli bir çizgiye gelmesi yanlış değil..
“Yeni anayasada ‘demokrasinin garanti altına alınması’
gerektiği” yanlış değil..
“Basında oto sansürün yaygın olması, gazetecilerin görevden alınması, hapisteki gazetecilerin çokluğu, kitaplara-yayınlara el konması, basın özgürlüğünün kısıtlanması” yanlış değil..
“Balyoz, Ergenekon isimli davalardaki önemli hukuki hatalar ve eksiklerin vurgulanması” yanlış değil..
Dokunulmazlıkların alanının çok geniş olması, sendikal hakların yetersizliği yanlış değil..
MİT için, özel görev tanınan istihbaratçılar için soruşturma yetkisinin tek kişiye bağlanması ve böylece “dokunulmazlık” sağlanmasının eleştirilmesi yanlış değil..
KADINA KARŞI ŞİDDET!
Kadına (bence çocuklara da) karşı şiddet, erken evlilikler, sezaryene siyasi müdahale edilmesi, ilgili kanunun kimseye danışılmadan çıkarılması, töre cinayetlerinin çözümüyle ilgilenilmemesi ve diğer kadın sorunları hakkındaki eleştiriler hiç mi hiç yanlış değil.. Diğer eleştirilerin büyük çoğunluğu da aynı durumda..
O zaman neden kızıyor ve tümüyle haksız olduklarını söyleyerek olayı “onların değerlendirmelerinin bir önemi yok” noktasına getiriyoruz? Bir önemi yoksa bu “AB’den vazgeçtik” demek mi oluyor?
Yaptığımızın bundan başka bir anlamı yoktur. Arnavutluk’a Aralık’ta “aday ülke” statüsü verilmesi önerilirken bizim kendi planlarımızda bile daha uzun yıllar AB üyeliğinin olmaması ve olumsuz eleştiriler gelince, daha doğrusu “Türkiye’de konuşulmayan” gerçekler Avrupa tarafından yüzümüze vurulunca hemen toptan vazgeçiyor havasına girmemiz kabul edilir bir durum değildir..
Hele de olumlu eleştirilerini (örneğin ekonomi konusunda)ve dahi geçmişte AB’nin yaptığı (referandum sırasında olduğu gibi) gereksiz ve gerçekten yanlış müdahaleleri kabul edip gururla öne sürdükten sonra hiç değil.. AB’yi devreden çıkarıp da ne yapacağız? Şu anda yaptığımız gibi Araplarla kucaklaşıp onların sorunlarını mı üstleneceğiz?
ABD’nin yolladığı Samuel Huntington (Medeniyetler Çatışması’nın yazarı, Pentagon’un paralı adamı) da tam bunu önermişti işte!
Hoşumuza gitmeyen ne varsa silelim!
Haberin Devamı