Bugün bir masalla başlayalım.. Gazeteci olduğu iddia edilen bir adam çalıntı bir aracı satarken yakalanmış. Sorgulanmış ve evi aranırken “6 çuval belge” ele geçirilmiş ve hatta aralarında örgütün şemasının bile olduğu bildirilmiş (bu şemada “örgütün başı” olduğu her nedense yıllar sonra iddia edilen İlker Başbuğ’un adı neden yok ve o günlerde yakalanmamış burası belli değil.) Emniyette verdiği ifadede birçok kişiyi “Ergenekon’a üye olmakla” suçlamış.. TV programlarına katılarak iddialarını dünyaya duyurmuş, sonra da Kanada’ya gidivermiş ve orada gazeteciliğe değil (misyonu bitince zahir) hahamlığa devam etmiş.. Onun önemli rolü ile başlayan Ergenekon olayı daha sonra yayılmış da yayılmış ve askerinden siviline, gazetecisinden profesörüne, rektöründen cerrahına yüzlerce insan yıllar boyu özgürlüğünü kaybetmiş, zindanlara atılmış.
Kendi itiraflarını unutmuş..
Gel zaman, git zaman bu; CIA ya da İsrail ajanı olduğu da söylenen şahıs vicdanı tarafından rahatsız edilmiş olmalı ki tekrar ortaya çıkmış ve “Emniyette verdiğim ifadeler doğru değil, devlet bana bunları işkence altında söyletti. Ergenekon bir oyundu bitti, cezaevindekiler bırakılmalı” demiş. Ama hayret, daha önce her söylediği kelimeyi değerlendirerek insanların hayatını karartan “özel yetkili mahkemeler” de, ekranlarına çıkararak yalanlarını herkese tekrar tekrar dinleten TV’ler de, olayların geçtiği ülkeyi yönetenler de bu kez onu duymazdan gelmişler.
E mi caanım sen söyle (anneannem masal anlatırken arada böyle derdi), bu kez aradan kısa bir süre geçmiş ama hafızası pek zayıf olan ve kendi itiraflarını bile unutan haham masalı tekrar değiştirmiş. Sadece “Türkiye’de adalet aramak genelevde bakire kız aramaya benzer” sözünü pek sevmiş olmalı ki onu bırakmış. Başlamış yeniden çelişkilerini arka arkaya yazmaya:
“Bu Ergenekon neydi deyin kimse açıklama yapamaz. Mahkeme de bilmediği bir şey üzerine müebbet verdi zaten. Ergenekon bir terör örgütü demek haksızlık. Buzdağı’nın görünen kısmı sadece. İçerdekiler için ‘tamamen haksızdırlar’ diyemem. Eğer savunma yapmasalardı halkın gözünde kahraman olurlardı.. Bu insanları neden yargıladıklarını bilmiyoruz (TV’lerde anlattıkların neydi peki?)”..
Devam ediyor (bu sırada kendisine yine birileri işkence yapıyor olmalı, başa dönüyor zira: “Ergenekon’un bir kolu suç. Günaha bulaşmıştı. Miladı dolmuştu, o kolu kestiler.. Ergenekon’un ortada 1 numarası yoktu, İlker Başbuğ’u koydular”..
Türkiye ile alay ediliyor
Bir yandan “Ergenekon’un soğuk mührüyüm” diyen, diğer tarafta “Ergenekon ifadelerini devletin işkence altında verdirdiğini” söyleyen, 65 metrekarelik küçük bir dairede yaşamasına rağmen 6 bin dolarlık 20 takım elbisesi, 5 bin dolarlık 20 saati olduğunu anlatan ve o arada arkasında büyük güçlerin olduğunu, onlar tarafından korunduğunu “Kralı olsa bana dokunamaz” sözleriyle ima eden bu kişide bulunan “denge hesabını” veya “koca ülkeyle alay payı”nı size bırakıyorum, ben iddialı bir yabancı üniversiteden kimya mühendisi diploması almış olmama rağmen çıkaramadım.
Siz de bulamazsanız 275 kişiyi onun ifadelerinden başlayarak tutuklayan, yargılayan ve çoğunu ağırlaştırılmış müebbet hapislere mahkum eden “özel yetkili mahkemeler”e sorun. Onlar bilmeli en azından değil mi?
Vah o “hayatından yıllar çalınan” insanlara!
Atilla Kart ‘anlaşmazlık yok’ diyor!
Biliyorsunuz “TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu”nda CHP’nin hukukçu milletvekili Atilla Kart ile Anayasa Hukuku Profesörü Milletvekili Süheyl Batum’un bazı maddelerle ilgili anlaşmazlığa düştükleri ve tartıştıkları haberinden sonra ben de bu konuyla ilgili bir yazı yazmış ve Batum’un söz konusu maddelere itirazına hak vermiştim.
Bu maddeler; “vatandaşların gösteri ve seyahat haklarına devlet tarafından keyfi şekilde kısıtlama getirilmesi” , Adalet bakanlarının (gelecek tüm bakanların) Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak ayrılacak kurullara oturum başkanlığı yapması, “Yargıtay, Danıştay, Sayıştay” gibi yüksek mahkeme üyelerini TBMM’nin seçmesiyle ilgili olanlardı.
Konya Milletvekili Atilla Kart bu yazıdan hemen sonra beni arayarak “gösteri ve seyahat haklarının kısıtlanmasıyla ilgili” maddelerde CHP’nin Komisyondaki tüm üyelerinin aynı görüşte olduğunu.. Adalet Bakanı ve müsteşarının hakimler ve savcılar kurullarında olmayacağını.. Kendisinin “bakan gerekli görürse oturuma başkanlık edebilir” şeklindeki maddeye itiraz etmediğini, basında kendisine ait gibi çıkan bazı cümleleri hiç söylememiş olduğunu..
Yüksek mahkeme üyelerinin yarısını “TBMM’nin nitelikli çoğunlukla doğrudan, geri kalanını ise dolaylı seçmesi”ni doğru bulduğunu anlattı. Bunun nedenini ise “referandum sonrasında yüksek mahkemelere blok oylarla üye seçilerek hepsinin siyasallaşmış olması”şeklinde açıkladı. Ve sonuç olarak; Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda tüm üyelerin kendi fikrini söyleyeceğini, tartışmaların doğal olduğunu, üzerinde anlaşılan maddelerin geçeceğini, CHP’li üyeler arasında bir sorun bulunmadığını belirtti. Ben de bu açıklamayı sizinle paylaşıyorum.