Başbakan Erdoğan Reyhanlı bombalı saldırısından sonra “programında değişiklik yapmadan” ABD’ye uçtu.. Obama ile birlikte uzun görüşmeler yaptıklarını duyunca herhalde öncelikle “Türkiye’nin Suriye iç savaşına müdahale ederek Esad muhaliflerini cansiperane savunma ve hatta birlikte hareket etmesi yüzünden başımıza gelen felaketi” konuşacaklardır. Bir daha olmaması için ABD’nin bize nasıl bir destek vermesi gerektiğini filan tartışacaklardır.. Arkadan “PKK’nın geri çekilmesi, terörün köklü şekilde bitmesi için talebi olan ‘özerk bölge ve Öcalan’ın serbest bırakılması’ tartışılacaktır” diye tahmin ettik.. Ne de olsa ABD’ye giden Türk Başbakanı, başka ülkelerin başbakanı değil.
Vücut dili önemli mesele..
Sonra bir de baktık ki Obama görüşmesinde bunlar yerine “kim ayak ayak üstüne atmış, kim kollarını kavuşturmuş, kimin vücut dili diğerine benziyormuş” gibi konular gazeteleri kaplıyor. Haber kanallarında Dışişleri Bakanlığı veya Başbakanlık sözcüsü değil, iş adamları çıkıp “Irak, Suriye ve Filistin konularında tam mutabakata varıldı” türünden konuşmalar yapıyor.
Bostonbul!
Sanki o patlamada onlarca vatandaşımız ölmemiş, ölenlerin iki katı yaralı yokmuş, yıllardır çektiğimiz PKK sorunu kökünden halledilip bitmiş de tek sorunumuz (karşısında kompleksten yıkılıyor göründüğümüz) ABD ve Obama’yla “Arap ülkelerinin siyasetlerini, geleceğini” kararlaştırmak.
“Kelin ilacı”nı bulduysak önce kendi kafamıza sürsek ya.. Bize ne Reyhanlı’dan, PKK teröründen önce Suriye’nin, Filistin’in sorunundan? “Büyük devlet” başkasından önce kendi vatandaşının hayatını korumaya çalışır, bunun için önlem alır. ABD’de Boston Maratonu’ndaki saldırıda 3 kişi hayatını kaybetti diye “ulusal yas” ilan edildi, bizde 50’nin üstünde (o da açıklanan rakam) vatandaşımızın kaybı seyahat bile erteletmedi.
Bırakın bunu bir de ABD’de “içine espriler sıkıştırılmış, Amerikalılara sempatik görünme çabası gözlenen”, GÜLEREK yapılan konuşmalar, mutlulukla gülen fotoğraflar fazlasıyla sinir bozucuydu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Başbakan’a verdiği yemekte de bol espri yapılmış, Kerry “Boston’da o kadar çok Türk öğrenci var ki biz oraya Boston-bul diyoruz” demiş.
Sen bizi ittiğin yere bak!
ABD Dışişleri Bakanı “Boston-bul” esprisine yorduğu kafayı Türkiye’yi “BOP Projesi” gerçekleşsin diye içine ittikleri büyük sorunlara yorsaydı (ki buna bakacak olursak NewYork-bul , London-bul , Paris-bul ve dahi dünyadaki ünlü kayak merkezlerinin sonuna bile bir “bul” eklenebilir).. Bu kadar ölümüzün ardından onunla “Boston şakası” yapacak, gülecek halimiz mi var, saygısızlık, sersemlik değilse nedir bu yaptığı?
İtiraf edeyim ki ben TV’lerin verdiği ABD görüşmeleri haberlerini sadece kızarak seyrettim, “şu kararlaştırıldı, bu kararlaştırıldı, tam mutabakat” türü haberler hiç de ilgimi çekmedi, aynen AB’nin söylediği ve yaptığı hiçbir şeyin, küstahlıklarının da anlamı olmadığı gibi. Son yıllarda ABD ve AB ile ne görüşmeler yapıldı, bize bir yararı oldu mu? İnsanlarımız 50’şer 50’şer ölüyor, konuşmalar hep “ekonomi” diye başlıyor, iş adamlarının mutluluğunu dinleyip duruyoruz. Önce “hayat” efendim, “hayatları kurtarmak”tan söz edin ..
Geri planda durdular!
Cumhurbaşkanı Gül Cuma akşamı TV’de verilen konuşmasında ABD ile Avrupa’yı “Suriye konusunda geri planda durmakla” suçluyordu ve yerden göğe haklıydı, gerçek budur.
Bay Obama şimdi “Suriye ile savaş istemiyor” havasını seçti, Irak’a müdahale etmelerinin sonucu gelmiş olmalı aklına.. Önceleri Türk Hükümeti’ni kışkırtıp Esad’ın üstüne salarken o akıl neredeydi acaba? Kaç günümüz yine kendi sorunlarımıza eğilmek yerine boşa geçti. Yazık!
19 Mayıs ve laikliğe öfke!
Önderliğiyle gurur duyduğumuz büyük Atatürk bugün, 19 Mayıs günü Kurtuluş Savaşı’nı başlatacak yolculuğuna çıkmıştı Samsun’dan.. Sonunda ülkesini kurtaracak ve bununla yetinmeyip Batı’nın refah ve huzur içindeki ülkeleri nin seviyesine çıkaracak,onların medeni, çağdaş sistemlerine ulaştıracak yolculuktu bu..
O “refah ve huzur”a “laik-demokratik bir hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti ile ulaşıldı.. Tanımdaki “hukuk devleti” bugün çok yıpranmış ve inandırıcılığını kaybetmiş durumda.. Laiklik dediğiniz “devletin tüm din ve inançlara eşit mesafede olması” bildiğiniz gibi “demokratik” kalabilmenin baş şartlarından biri, laik olmayan devletler din baskılarına, mezhep kavgalarına yol açtıkları için demokratik de olamıyorlar.
İyi ki gençlere emanet!
Bunu en iyi bilmesi gereken Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ise dün yaptığı konuşmada “o günün şartlarında gerekli görülebilecek bir iki örnekten yola çıkarak “laiklik adı altında olmadık maskaralıkların ortaya çıktığını” söylüyordu. Devletin “Laik-demokrasi” özelliğini koruması için kurulmuş olan AYM’nin Başkanı “laikliğin demokrasideki önemini” vurgulayacağına milli bayram arifesinde laf kalabalığı ve “maskaralık” gibi sözcüklerle “laikliği önemsiz kılmaya” çalışıyor. Atatürk “geleceği gençlere emanet ederek” ne kadar doğru yapmış.
Sevgili okurlarım, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.