Dün “İzmir dindarlığının irfana ihtiyacı var. İzmir’in dini ve manevi hayatını yeniden ayağa kaldırmak için ehil bir müftü atadık” sözüyle ilgili konuşmak üzere Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i aradım. “Müsait olmadığını, olunca cevaben arayacaklarını” söylediler ki başta TV’ler olmak üzere çok sayıda arayan olduğunu ve bu şekilde savuşturulduğunu düşündüm.. (Saatler sonra arayıp hala meşgul olduğunu bildirerek Basın Müşaviri ile konuşmak ister miyim diye sordular, kabul etmedim, yararı yok çünkü..)
Bu durumda konuşmadan kendi görüşlerimi yazayım, aramamın sebebi onunla daha önce “uydurma hadisler” konusunda saatler süren bir televizyon röportajı yapmış olmamdı aslında..
Gayet “samimi, dürüst, siyasete göre dini uyarlamaya çalışmayan” bir konuşma yapmış ve uydurma hadislerin dikkatle ayrılacağını söylemişti ama bu söz tutulmadığı gibi kendisi de o günden bu yana çok değişti.
İstifa etmesi lazım!
“Gücün karşısında eğilmek, rüzgara veya ‘ÇIKARLARA’ göre tüm görüşlerini-davranışlarını değiştirmek” çok ciddi bir karakter sorunudur.. Allah kullarından “secde etmelerini” istiyor ama yalnızca kendisinin huzurunda.. Güçten yararlanmak için yerlerde sürünmekle arada çok fark var, bizde bu karıştırılıyor artık.
Asıl konuya gelelim, İzmir için hem de ülkenin Diyanet İşleri Başkanı tarafından söylenen söz hangi açıdan bakarsanız bakın tam bir skandaldır. Her ilin-tüm toplumun hakkı olan (onların vergilerinin büyük kısmını savurarak ayakta kalan) bir devlet kurumunun başı olan Diyanet İşleri Başkanı’nın derhal istifa etmesini gerektirecek kadar büyük bir skandal..
Laik devletin görevlisi!
Bugüne kadar “dini siyasete alet eden” ve bundan yeterince yararlanmak için halkın ve siyasi partilerin inançlarına kendince değer biçenleri; “bu kesim daha dindar çünkü şöyle giyiniyor, böyle inanıyor, diğer kesimin inancı tartışılır çünkü öyle giyinmiyor” ya da “bu parti dindar değil, din-inanç bizden sorulur, bizim partiden olmayan patates dinindendir, onlar içki içer, Kur’an’ı duvara asar vs. vs” diyenleri çok gördük.
Maalesef “parlatarak söylenmiş sözlere düşünmeden inanmaya hazır” kesimleri din üzerinden, başkalarının inancını yalanlayarak aldatmayı da başardılar. Ama bunu bir Diyanet İşleri Başkanı yapamaz. Bırakın “laik (insanların din ve inancında özgür olduğu, kimsenin değerlendirme hakkına sahip olmadığı, devletin de bir dine taraf olamayacağı) devlete ait” üst düzey bir görevlinin halkın inancı hakkında iftira atma saygısızlığını ve suçunu işlemiş olmayı, din bilimci olarak getirildiği makamda “kendini ALLAH’a eş koşma günahı”nı işlemektedir.
Şirk koşma!
Kullarının inancını değerlendirme hakkını Hz. Peygamber’e bile vermeyen, buna ancak kendisinin karar vereceğini bildiren Yaradan acaba bu hakkı Diyanet İşleri Başkanı’na mı vermiştir ki milyonlarca vatandaşın yaşadığı İzmir’de insanların inancını tartışmaya açacak şekilde “dindarlığın neye ihtiyacı olduğuna” kendisi karar veriyor, o ilde yaşayanların dindarlığı hakkında söz söyleyebiliyor?
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in “siyasi güce yaranmak uğruna bir ildeki milyonlarca insanın dini-inancı hakkında yorum yapması”yla ilgili hiçbir açıklamasının, özrünün anlamı yoktur ama “en büyük günahı işlediği için” Allah’tan af dilemeyi düşünse iyi olur!
Karayılan’ın şartı!
Adalet Bakanı Sadullah Ergin “Öcalan’ın serbest bırakılması” konusundaki soruyu “Devletin kanunlarına göre mahkum edilmiş, bırakılması söz konusu değil, gülerim bu iddiaya” şeklinde cevapladı.
Aynı gün Kandil’deki PKK Lideri Karayılan “geri çekilme” kararına uymak için bir şartları olduğunu; “Öcalan’ın serbest bırakılması gerektiğini” söyledi. “Her an savaşa hazırız” tehdidini tekrarlamayı da yine unutmadı.. Bu “barış süreci” dedikleri “terörü bitirme” sürecinde bir sakatlık var ama bir türlü tam anlaşılamıyor, “TBMM’den yasa lazım” diye israr ettikleri yasa Öcalan Yasası mı acaba?
PKK silah bırakmadan böyle bir süreci başlatmanın “devlet açısından” yanlışlığı ne zaman görülecek bakalım! (Tabii bu arada “Irak, Suriye ve İran varken sadece Türkiye’deki PKK silah bıraksa ne olur” sorusu da var. Sonu “zor” yani!)
Cem Yılmaz ‘babalığı’ anlatacak!
Okul öncesi eğitim” konusunu yıllar önce ele alarak diğer ülkeler için bile örnek bir başarı elde eden Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) bir süredir de “çocuk yetiştirmede anne kadar babanın rolü” konusunda çalışmalar yapıyor, ülke çapında babaları eğitiyor.
Bugün İstanbul Swiss Hotel Bosphorous’da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile AÇEV’in işbirliğinde “Türkiye’de Baba Olmak: Cinsiyet Eşitliğinde Sorumluluklar, Haklar ve Çözümler” başlıklı bir panel yapılıyor. Sabah 9’da başlayacak panelde yeni baba Cem Yılmaz da “Cinsiyet Eşitliğinde Babalık ve Erkeklik” konusunda konuşmacı olacak. Konu önemli, ilgilenenlere duyurmak istedim.