Genelkurmay hakimlere ‘suç duyurusu’nda bulunmalı mı?

Haberin Devamı

Salı günü bildiğiniz gibi Genelkurmay “Balyoz davasının gerekçeli kararında Balyoz’la ilgili delillerin aslının Genelkurmay Başkanlığı’nda bulunduğu ve sanıkların sahte olduğunu iddia ettikleri belgelerin orijinallerinin Genelkurmay tarafından mahkemeye gönderildiği ile ilgili haberlerin doğru olmadığını”, “kendilerinde söz konusu belgelerin aslının olmadığını”.. “1. Ordu Komutanlığı tarafından yapılan seminerde Balyoz Güvenlik Harekat Planı diye bir bölüm ve ekinin olmadığını, Suga, Oraj isminde eylem planları da olmadığını” bildiren bir açıklama yaptı.

Aslında TV’lerde mahkemenin gerekçeli kararı açıklandıktan sonra mahkeme heyeti Genelkurmay’la görüşmüş. Haberlerde verilen bilgilerin aksine “gerekçeli kararda böyle bir ifadenin bulunmadığı” onlara söylenmiş, Genelkurmay buna rağmen o açıklamayı kamuoyuna bildirme gereği duymuş..

MEDYAYA SERVİS VE YALAN!

Bunun anlamı şöyledir; madem ki mahkeme medyaya haberi herkesten, hatta sanık avukatlarından önce bu şekilde vermiş ve toplumu da yanlış bilgilendirmiştir, bu sorunun düzeltmesi iki kurum arasında olamaz, toplum “gerçeği” aynı yöntemle paylaşılarak öğrenmelidir.

Kısacası, ortada Genelkurmay’ın “yüzlerce kişinin hayatını ve TSK’nın onurunu etkileyecek” yalan habere duyduğu haklı tepkisi var. Şimdi gelinen noktada asıl mesele “bir yalan söylenmişse, birçok yalanın da söylenmiş ve söylenebilecek olması” konusunda yayılan şüphedir.

TUTARSIZ İDDİALARLA..

Balyoz Davası denerek tutuklanmış ve çoğuna 18-20 yıl hapis cezası verilmiş askerlerin büyük kısmı “terörle mücadele” için yıllarını vermiş, önemli başarılar kazanmış kişiler.. Bir kısmı o tarihte yurt dışında veya başka görevlerde..

İddianamede tutmayan tarihler, isimler, yaşanmamış olaylar, ne ararsanız mevcut.. Bilirkişi raporları bu yanlışları ortaya koyuyor ama mahkeme ne “tanık olarak dinlenmesi gereken” isimleri (ki başta Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök var) çağırıyor, ne de bu hatalı delillerin düzeltilmesine izin veriyor.

Yüzlerce insanın hayatı ve yaşam boyu koruduğu onuru keyfi kararlar veren ve “hukuk dışı oldukları söylenerek kaldırılan” özel yetkili mahkemelerin oyuncağı olamaz. Bazı sanık avukatlarının belirttiği gibi Genelkurmay’ın “bu bilinçli hatayı yapan hakimler” hakkında suç duyurusunda bulunması gerekir.

Türkiye, özel yetkili mahkemeler yüzünden “yargı adına utanç verici” bir dönem yaşamaktadır ve bu utanç bir an önce temizlenmelidir!

*****


Genelkurmay Başkanları Fransız mı?

Yargıda bir başka komedi daha yaşanmakta..

Bu davalara topluca baktığınızda Balyoz davası, 12 Eylül darbesi, 27 Nisan muhtırası, 28 Şubat tutuklamaları ve hepsinde asıl sorumlu tutulması gereken Genelkurmay başkanlarının gayet Fransız şekilde olayların dışında tutulduklarını görüyorsunuz.

Demek ki TSK’da seminer adı altında çok kapsamlı bir darbe provası yapılacak ama Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün “hiç dikkatini çekmeyecek”.. 12 Eylül Darbesi sorgulanacak, insanlar tutuklanacak ama onu yapan Genelkurmay Başkanı mutlu-huzurlu köşesinde oturacak kimse karışmayacak. 27 Nisan muhtırasını veren öyle..

28 Şubat’ta Hükümet değişmemesine, kararlar MGK’da Hükümet’in onayıyla alınmasına rağmen insanlar tutuklanacak ama dönemin Genelkurmay Başkanı’na “benim ıslak imzam yok” dediği öne sürülerek dokunulmayacak..

Ama öte yanda hiçbir hata yapmamış, Hükümetle uyum içinde yıllarca çalışmış olan 26’ncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a (kendi döneminde kapattırdığı internet siteleri öne sürülerek) teröriste, hırsıza, katile yapılmayan şey yapılarak “tutuklu yargılanacak”, ona cezaevi çilesi çektirilecek. Hasta ve yaşlı insanlar hapsedilerek son günleri azap içinde geçirtilecek, ölenler olursa hiç umursanmayacak..

Gerçekten yargı “birileriyle dalga geçiyor” ama kimle sizce?

*****


Maden cinayeti bitmez çünkü..

O gencecik nişanlı kızın “çocukluk aşkı” için ağıtlarını, o ana babaların-eşlerin feryatlarını duymaya yüreği dayanmıyor insanın..

Bu kaçıncı? Kaç yüzüncü kömür ocağı göçüğü, kaç bininci kömür işçisinin ölümü? Daha kaç kez duyacak ve bakanların ifadesiz yüzlerle yaptığı, inandırıcılıktan uzak açıklamaları dinleyeceğiz?

Ne güzel, insan başbakan olunca memlekette kıyamet kopsa da dünyanın uzak köşelerinde gezip eğlenebiliyor, yerlisiyle göçeriyle sohbet edip zaman geçirebiliyor.. Ama sade vatandaşın kaçacağı yer yok..

Kozlu’da 8 işçinin hayatını kaybettiği (sayı artabilir) olayın ihmal nedeniyle meydana geldiği medyada etraflıca yer aldı. Galeride gaz tahliyesi için gerekli sondaj sayısı olan 14 yerine, bunun yarısı kadar sondaj yapıldığı açıklandı..

KAZA DEĞİL, CİNAYET

Yine “evlerde gaz sızıntısından olan ölümlü kazalar”la (ki bunlara kaza denmez artık) aynı noktaya geliyoruz.

Neden Batı ülkelerinde değil de bizde? Çünkü oralarda çok sıkı kontrol ve sorumlulara çok ağır ceza var. Bizde ise insan canı “sudan ucuz”, cezası filan yok, suçluya af, suçsuza ceza var azizim, onun için.

Bu toplum Kozlu’daki “iş cinayeti”nin takipçisi olmalıdır. Eğer bizde de insaf varsa!

DİĞER YENİ YAZILAR