Diyanet İşleri Başkanlığı istemiş, Türkiye İstatistik ve Araştırma Kurumu “İzmir ”e anket yapmış. 10 eve girerek insanların “dinini, inancını, nasıl ibadet ettiğini” soruşturmuşlar. Ben olsam “kesinlikle sorma hakları olmayan” bu soruları değil cevaplamak, sormalarına bile izin vermezdim.
Allah’la kul arasında..
Sorulara bakın, yanındakiler benim cevaplarım..
“Kendinizi ne kadar dindar hissediyorsunuz?”.. Size ne? Kime ne?
“Aşağıdaki namazları ne sıklıkla kılarsınız?”.. Kardeşim “Müslümanlıkta Ruhban sınıfı” yoktur, insanlar papaza günah çıkarır gibi size hesap vermek zorunda değil.. Bu sorunun cevabı yalnız “Allah’la benim aramda”dır.
Ayrıca dinimizde “teşhir ederek ibadet” gibi bir şart da yok, tam aksine.. O nedenle; size ne?
“Haftada ortalama kaç vakit namazı cemaatle kılarsınız?”.. Size ne?
“Hangi dine mensupsunuz?” .. Size ne, “laik demokratik bir ülkede” sadece vatandaşın kendisini ilgilendirir.
“Dini kaynağınızın bilgisi nedir?”.. Allah’ın Kur’an’da bildirdiği gibi “ihtiyacımız olan her bilgi orada verildiğine” göre kaynağımız Kur’an .. Ne yapacaksınız, Kur’an’ı da eksik veya “farklı” bulup kendi bilginizle mi donatacaksınız, hadi işinize..
Umarım bu ankete cevap veren çıkmaz.. Diyanet Başkanı yaptığı büyük hatadan, işlediği büyük günahtan kurtulmak istedikçe batıyor, vazgeçsin artık!
Ne olacak şimdi?
Dizi haline gelecek yakında “Ne olacak şimdi” ler, dün başlamıştım devam ediyorum. Biliyorsunuz medyada bazı arkadaşlarımız diğer arkadaşları ve PKK ile ilgili (ABD ’yi de unutmayalım tabii, Obama İsrail’e boşuna mı özür diletti) süreçte “soruları olan veya kendilerinden farklı eleştiriler getiren” herkesi baskılamayı çok seviyorlar. “Söyle bakim, senin istediğin ne, önerin ne, sürece karşı çıkıyorsun vs. vs”.. Sanki öneri ve çözüm getirmek medyanın işiymiş gibi.. Medyanın işi bu değil ama medya hükümetlerin attığı adımlarda sorular sorabilir, kendi yorumlarını yapabilir, uyarabilir.. Ne demişler, el elden (ayıptır eklemesi, zeka zekadan) üstündür, akil adamlık seçmeyle olmaz..
İlk adam yanlış!
Her neyse, mesela baştan beri, yıllar öncesindeki ilk açılımdan beri diyoruz ki ‘bu çözüm arama, anlaşma, masaya oturma süreçleri devletin üstünlüğüyle başlamalı, önce terör örgütü silah bırakmalı, sonra masaya oturulmalı. Öncelikli şart budur. Örnek verdikleri İRA-İngiltere anlaşması da böyle olmuştur, silahların gölgesinde anlaşma olmaz, oldurmaya kalkarsanız tehditlerin sonu gelmez.’
Nitekim gelmiyor.. Başbakan Erdoğan “ilk şartımız silah bırakma” demeye Öcalan ve örgütle masaya oturulduktan (Oslo’dan ve hatta İmralı’dan) epeyce sonra başladığı için şimdi artık çok geç.. Daha önce de yazdım; Başbakan Erdoğan “bizim şartımız silah bırakmaları” dediğinde ‘artık kontrol sizde değil ki, şartları karşı taraf koyuyor’ dedim. Şimdi durum açıkça bu hale geldi.
Niyetimiz yok diyor!
CNN Türk’teki konuşmasında “Silah bıraksınlar, öyle gitsinler. İster gömsünler, ister mağarada bıraksınlar” sözleri üzerine Kandil’den kesin bir cevap geldi; “Sanki herşey tek taraflı gibi, kendi insiyatifinde gibi yanlış ve olumsuz bir algı yaratıyor. Süreç tek taraflı değil, karşılıklı.. Önce devlet tarafı ‘gerekli adımları’ atacak, bu temelde yasal zemin hazırlanacak. Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bir geri çekilme hareketimizin gündeminde değil .”
PKK ve BDP aslında bunları önceden beri söylüyorlar, duymak istemeyen (veya siyaseten sürecin uzamasını isteyenler) duymuyor. “Gerekli adımlar” dedikleri nedir, onu da söylüyorlar; Öcalan serbest bırakılacak , önce yeni anayasa yapılacak ve orada PKK’nın vereceği “başkanlık sistemi desteği”ne karşılık talepleri “özerk bölge” den başlayarak sağlanacak.
Şimdi.. Bunların olacağını önceden söyleyen ve durumu sorgulayanlara “ne istiyorsunuz siz, öneriniz ne peki” diye soran arkadaşlar oturup düşünler; ne öneriyorlar bu durumda?
Çocuk gelinler için..
Sabancı grubu son zamanlarda “çocuk gelinler” için toplantılar yapıyor, çözüme katkı sağlamaya çalışıyor. Türkiye’de “aile içi yanlışlar ve aile içi şiddet” konusunda destek vermeyi gerçekten istiyorlarsa en büyük katkı yıllardır bu konuda çalışan kadın sivil toplum örgütlerine destek vermeleri, birlikte çalışmaları olacaktır.
Mesela “Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu”, mesela “Türk Kadınlar Birliği” gibi kuruluşlara.. Yapılacak şey budur!