Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez aradan haftalar geçtikten sonra uzun bir konuşmanın arasına “Cami’de içki” iddiasıyla ilgili sözler sıkıştırmış, hatta daha ileri giderek “Cami’de sadece yaralıların tedavi edilmediğini, Müslümanların kabul edemeyeceği görüntüler olduğunu” söylemişti.
Böyle görüntüleri Savcılık veya Emniyet bulmuş olsaydı AB Bakanı Egemen Bağış “yabancı büyükelçilere” gösterirdi, Vali Mutlu “ben de gördüm” derdi. Bunlar olmadı ama Diyanet Başkanı “dini bir kurumun, halka dini önerilerde bulunan bir kurumun başı” olarak çıkıp “3 günlük görüntüler elimizde” demekten çekinmedi. Tabii o hem de Ramazan ayında yalan söylemeyeceği, iftira atmayacağı için bu görüntülerin gerçekten elinde olması ve doğru konuştuğunun ispatı olarak topluma da izletebilmesi gerekirdi.
Defalarca yapılan çağrıya uymadığına, hiç söylememiş gibi davrandığına göre şimdi onun hakkında ne düşünmek gerekiyor, bari bunu söylesin. Çünkü hiç unutulmayacak bir olay bu..
“Gezi göstericileri başörtülü kadına saldırdılar” iddiası balon çıktı, “Emniyete böyle bir şikayetin gelmediği” Bakanlık tarafından açıklandı ama unutulmayacak bir iftira ve yalan olarak tarihe yazıldı, bu da onun yanına gidecek!
Balbay davasında yargıya baskı!
Tekrar tekrar hatırlatmak lazım; “12 Eylül’den kalan” durum değiştirilmediği için, “darbelerin izlerini sileceğiz” denmesine, birçok maddesi zaten değişmiş olan Anayasa’nın bile bu nedenle yenisi yapılmasına rağmen olduğu gibi bırakıldığı için Adalet Bakanı zaten Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) başkanlık ediyor. Müsteşarı da kurulun içinde..
Bu kurul hakim ve savcıların hakkında karar veren, istediğinde onları görevden alıp başka yerlere tayin eden bir kurul olduğu için ve bu siyasi baskı yargıyı tümüyle siyasallaştırmış durumda.. Yüksek mahkemeler deseniz onların durumu da farklı değil. Şimdi ortada böyle bir baskı varken bir de üstüne Adalet Bakanlığı vereceği kararlar için Anayasa Mahkemesi’ni bile baskı altına alırsa bunun neresine “bağımsız-tarafsız yargı” diyeceksiniz?
Siyasi müdahale değil mi?
Yıllardır cezaevinde tutulan gazeteci Mustafa Balbay’ın uzun tutukluluk süresine ilişkin yaptığı şikayete karşılık Adalet Bakanlığı Anayasa Mahkemesi’nden “Alması muhtemel cezaların ağırlığını göz önünde bulundurmasını” istemiş. Bakanlığın yazısında Balbay’ın “silahlı terör örgütüne üye olma, TC Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” iddiasıyla yargılandığı da belirtilmiş. (Gezi eylemcileri için bile farklı ağızlar aynı anda bu maddeyi söylemeye başladılar. O gösteriler bile “darbe” yaftası yiyebiliyorsa herkes yer azizim.
Koskoca Anayasa Mahkemesi bunları bilmeyecek mi ki vurgu yoluyla baskı yapılıyor? Ayrıca Ergenekon’un “silahlı terör örgütü” olduğu hakkında kesin bir yargı kararı mı, kesin deliller mi çıktı ki, terör örgütü olduğu “kanıtlanmış” bir örgüte Balbay’ın üyeliği de mi kanıtlandı ki Bakanlık bu müdahaleyi yapma hakkı görüyor? Şimdi karar bu yönde çıkarsa Bakanlığın baskısı sonucu olduğu düşünülmeyecek mi?
Bu olup bitenler hem siyaset hem de hukuk adına gerçekten utanç verici!
Koç zararı yanlış yazılmış!
Hata yapmışım çünkü dile kolay; ülkenin onurlu bir sanayi grubunun sadece haksız ve hukuksuz, “Bedelini ödeyecekler” dendikten hemen sonra bir baskın gibi, Emniyet’in bile katılmasıyla yapılan “aramalı vergi denetimi” yüzünden “6 milyar TL” zarara uğramış olmasını insan beyni kabul etmiyor. Kaldı ki bu zararın kat kat fazla olduğu da yazıldı..
Bugüne kadar en ufak sorunu çıkmamış şirketlere “polis baskını” neden gerekiyorsa, maşallah polis her yerde, ekonomik olayların bile içinde.
Hem Koç Holding’in, hem de ona ait şirketlerin hisselerinin bu baskından sonra” sadece bir günlük kaybının “4.3 milyar TL” olduğu belirtilmiş ekonomi sayfalarında.. Ben ise toplam zararın “6 milyon TL” olduğunu yazmışım yanlışlıkla.. Bağışlamanızı rica ediyorum.
Servet katlayanlara denetim yok!
Bu olaylar son derece önemli, zira sadece Hükümet’in seçtiği şirketlere yapılan nedense son birkaç yılda “servetini 10-20 kat arttıranlara” yapılmayan “vergi, denetim, vs” baskılarıyla iş dünyasına ve tüm çevrelere verilmeye çalışılan gözdağı gerçekten dehşet vericidir.