Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesinin arkasından önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli vurguladı “en önemli nokta”yı.. Dedi ki; “AKP ve PKK artık son kartlarını açmışlardır. Son vuruşu yapmak için her yolu deneyecekler, her tahrik ve tertibattan kaçınılmayacaktır. Türkiye içinde örtülü operasyonların, saldırıların, suikastların olabilirliği gündeme alınmalıdır”.
Sonra Başbakan Erdoğan “Paris’teki olayın başlatılan süreci etkilemeyeceğini” söyledi.. Onun konuşması üzerine dün konuşan BDP Genel Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da“Bu katliamlarla provokasyon yapmak isteyenlerin hevesi kursağında kalacak” dedi ve PKK adına garanti vererek “Paris’te ölen PKK’lıların Diyarbakır’daki cenazesinde provokasyon olmaz, sıkıntı olmaz” dedi ama asıl önemlisi şunu söyledi;
“Failler karanlıkta kalır, arkasındaki güçler ortaya çıkmazsa önümüzdeki günlerde başka provokasyonlar olabilir, açığa çıkarılması gerekir. Başbakan ‘süreci etkilemez’ derken PKK adına mı konuşuyor, şaşırdım doğrusu. Öldürülen kişiler AKP yöneticisi değil, yani açıklama yapılacaksa PKK’nın yapması lazım”..
ŞİMDİ DİKKAT!
Demirtaş bu son cümleleriyle olayın can damarının üzerine basmıştır. “Süreç devam eder”, “Paris’teki suikast ‘süreci baltalamak isteyenler’ tarafından gerçekleştirilmiştir” gibi sözler bu olayda söylendi ama ya Devlet Bahçeli’nin ve Demirtaş’ın söylediği “provokasyonlar, saldırılar, suikastler” devam ederse? Her saldırıda, her can kaybında “süreci baltalamak isteyenler yaptı, süreç devam etmeli” denerek biraz tartışılıp hiçbir şey olmamış gibi yola devam mı edilecek?
Öyle ya, Paris’teki olayı gerçekleştirenlerin de kim olduğu belli değil, herkes olabilir, hatta Fransa tarafından birileri ya da PKK’nın dış ülkelerdeki bağlantıları da olabilir. “PKK’nın kendi içinde güç çekişmeleri, hesaplaşmaları” olduğu da hep söylenmiyor mu? Artık danışıklı mıdır, gerçek midir bilinmez Öcalan’ın söylediklerine karşı Kandil’den farklı sesler (son olarak silah bırakma konusunda) yükselmiyor mu?
KİM GÜVENCE VERECEK?
Bu durumda, madem ki Öcalan’ın hala örgütünü büyük ölçüde kontrolü altında tutabildiği söylenmektedir, o PKK’ya “karşı eylem olarak yeni cinayetler işlenmemesi” için hakim olmalı, “süreci başlatan ve yöneten” Hükümet de Emniyet’iyle, MİT’iyle gerekirse ülke çapında güvenlik önlemlerini beş katına çıkararak askerini, sivilini korumalıdır.
Sonuçta Paris’teki olayın “bir iç hesaplaşma olmadığını” veya provokasyon olarak kim tarafından yapıldığını ortaya çıkarmak pek de kolay görünmüyor. O zaman Demirtaş veya bir başkasının bu olayı “derin devlet” yapmış havada konuşması da kendini yargı yerine koymaktan ve “bir tarafı kışkırtmaktan, yeni planlara meşruiyet kazandırmaya çalışmaktan” farksızdır.
“Derin” olan her güç yapmış olabilir ve kimin diğerinden daha “derin” olup olmadığı da belli değil. Umalım da failler bir an önce ortaya çıksın ve çıkana kadar da herkes beklesin. Aksi takdirde bu gidişin sonu olmaz, “akan kan dursun” isteği de lafta kalır!
Bir eşcinsellik eksikti, tamamlamış!
Olmayacak, utanılması gereken ne kadar yalan, uydurma, saçmalama varsa hepsi Türkiye’de mevcut.. Bırakın başkalarına, topluma karşı sorumluluğu, insanın öncelikle “aynaya bakıp kendine karşı mahcubiyet duyması” olmayınca herşey söylenebiliyor, yapılabiliyor.
Haber şöyle; Ülke TV’de “Ersoy Dede ile Bugün” programında İlahiyatçı Yazar Ali Rıza Demircan “Eşcinsellik laik bir sorundur, dindarların sorunu değildir” dedi. Aynı kişi “Aile için meşru ilişkiler de ibadettir ama cinsel hayat namaz ölçüsünde ibadet değildir” demiş.
AYIP DEĞİL Mİ?
Kendi kendilerine yeni “kutsal kitaplar” yazıyorlar Maşallah.. Sorgulamadan her duyduğuna inanan birilerini bulunca da inandırıyorlar maalesef.. Bu nedenle aslında böyle aklına geleni sorumsuzca söyleyen kişilerin TV programlarına çıkarılmaması gerekiyor aslında.. Ve tabii burada mesela, söylenenler “İlahiyatçı” tanımına bile, diğer ilahiyatçılara bile zarar veriyor.
Bırakın birilerinin de çıkıp “Ya padişahların bu tür ilişkileri için ne diyeceksiniz, laik oldukları için mi böyleydi” diye sorabilecek olmasını, “herkesin din ve inancında özgür olması, devletin de her dinden vatandaşa eşit haklar tanıması” demek olan laikliği benimseyen tüm insanlara, o TV’yi seyreden ve yanlış düşüncelere kapılan gençlere ayıp değil mi bu söylenen?
Nedir yani, bu yazar veya ilahiyatçı laik insanların dindar olmayacağını, “cinsel sapkınlık” dediği eşcinselliği yalnızca onların onaylayacağını ve daha bir sürü “asla genelleme yapılmayacak” noktanın laikliğe ve laik görüşü benimsemiş insanlara yapıştırılabileceğini mi anlatmaya çalışıyor ekranda?
RTÜK NEREDE?
Ve dizilerdeki kıyafetlere, konuşmalara vs’ye müdahale eden RTÜK bu “topluma fahiş yanlış bilgi ileten” bu konuşmaları aynen Atatürk’e ekranlardan yapılan hakaretler gibi hiç duymuyor mu?
TV ekranlarını milyonlarca kişi izliyor ve bunlara izin verilmesi olacak şey değildir. Bakmayın siz bu ülkede artık her şeye bir “olur” bulunduğuna!