Aynen böyledir; darbelere karşı iseniz mutlaka “demokrasi”ye, demokrasinin bir numaralı şartı olan “insan hakkına ve hukuka” saygılı olmanız gerekir. Elbette bunlara saygılı hiç kimse, hele de “darbelerin mağduru” olmuş kişiler bir darbeyi, muhtırayı veya darbe teşebbüsünü onaylamaz. Ama darbeye karşı olmak da hiçbir zaman “bir başka haksızlığı, hukuksuzluğu destekleme ya da göz yummak” demek değildir.
Artık herkes biliyor ki özel yetkili mahkemeler “hukuka aykırı bulunarak ve Hükümet üyeleri tarafından da bu açıkça söylenerek” kaldırıldı. Buna rağmen “hukuka aykırı” bu mahkemelerin yıllar boyu ülkenin gazetecilerini, bilim adamlarını, milletvekillerini, askerlerini, rektörlerini yargılamasına izin verilmesi inanılmayacak kadar fahiş bir hukuk ayıbıdır.
ANNESİNİ GÖREMEDEN..
Darbe hazırlığı vardı iddiasıyla hapsedilen yüzlerce askere ceza çektirilirken o dönemin asıl sorumlusu olanların dışarıda olması ve tanık olarak mahkemeye çağrılmamaları bir başka hukuk ayıbıdır.. Onlara ayrıcalık tanınırken ağır hasta olan ve evladını da cezaevindeyken kaybeden Fatih Hilmioğlu hala acımasızca hapis tutuluyor, kaç kişi tutuklu halde hastalandı, hayatını kaybedenler, ölüm döşeğindeki annesini son bir kez görmesine bile izin verilmeyenler oldu.
Ve şu anda özel yetkili mahkemeler kaldırılmasına rağmen hala bu davalar için karar mercii olmalarına izin verilmesi de, bu mahkemelerin insanlara neredeyse ömür boyu hapis cezası verme aşamasında “bize yetecek kadar bilgi aldık, diğerlerine bakmamıza gerek yok” diyebilmeleri de dünya çapında bir başka hukuksuzluktur. Peki bunca hukuksuzluk hali hazırda ortadayken çıkıp da “darbeler demokrasi dışıdır, buna karşıyız” demek kadar büyük çelişki olur mu?
GENELKURMAY YALANLADI AMA..
Mahkemenin gerekçeli kararında “Balyoz Davası’nda sanıkların sahte olduğunu öne sürdüğü delillerin aslı Genelkurmay’da, mahkemeye de gönderildi” demesinden sonra Genelkurmay’ın bunu yalanladığını “Balyoz Güvenlik Harekat Planı diye bir bölüm olmadığı, Oraj ve Suga isminde eylem planları da olmadığı” açıklaması yaptığını biliyoruz.. Oysa “özel yetkili” mahkeme (verilmiş özel yetkiyi kötüye kullanır gibi) bu “yalanlanan” planlara göre ve “iddialardaki belgelerin sahte, bilgilerin yanlışlarla dolu olduğunu ortaya koyan raporlara” rağmen tam 365 askere 6 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası verdi. (Her gün çok sayıda mektup geliyor Balyoz sanıklarından.. Hepsinde “mahkumiyet nedeni olarak gösterilen” bu sahte delillerin maddeler halinde yazılarak çürütüldüğü görülüyor. Bunları mahkeme de bildiğine göre Balyoz Davası’na gerçeklerin ışığında yeniden bakılması gerekmiyor mu? Adalet adına?)
Harp Akademileri eski Komutanı emekli Org. Bilgin Balanlı hakkında yine Balyoz davasında “2007’den sonra Bilvanis Çiftliği’nin onun talimatıyla izlenmesi” öne sürülerek, Oraj Eylem Planı nedeniyle ve flash disk belgesi ‘delil kabul edilerek’ hüküm verilmiş.
Balanlı ve avukatı “Bu flash disk belgesinin de Türk Hava Kuvvetleri tarafından incelendiğini ve sahte olduğunun bildirildiğini”, ayrıca Bilvanis Çiftliği’nin 2003-2006 arasında “tarikat merkezi olduğu ve irticai faaliyet gösterdiği” iddiasıyla Hükümet’in de bilgisi dahilinde MGK kararıyla MİT, Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma tarafından takip edildiğini ama bu izlemenin 2006’da bittiğini açıklamışlar.
SAHTE BELGE, BELGE OLUR MU?
Net şekilde görülüyor ki ortada özel yetkili mahkemelerin hukuka aykırı olmasından başlayıp sahte belgelerin gerçek kabul edilmesiyle süren ve Genelkurmay tarafından örneğin burada “Oraj diye bir plan yoktur” denmesine rağmen varmış gibi kabul edilerek hazırlanan gerekçeli karara, verilen hükme kadar bir dizi hukuksuzluk mevcut.
Şimdi, tamam darbeye hatta “yapılmamış sadece yapılacağı iddia edilen” darbeye bile karşı olalım ama bu da bir yandan hukuk çiğnenirken diğer tarafta “bakın darbeleri önledik, yapma ihtimali hatta aklından geçirme ihtimali olanları bile içeri tıktık” demek için, bunu mazur görmek için neden olamaz.
Hele de darbe yapmış, muhtıra vermiş Genelkurmay Başkanları serbestçe dolaşırken.. Hele de dönemin Genelkurmay Başkanı’na dokunulmamış ama askerler “28 Şubat darbedir” denerek cezaevine konmuşken..
Hukuk böyle keyfe göre çiğnenir, sahte deliller delil sayılır, kimin ortaya attığı belirsiz iddialar yargı tarafından kabul görür ama diğer tarafta bilirkişi raporları bile dikkate alınmadan hüküm verilirse bu toplum neye güvenecek, biri açıklayabilir mi?
Ne iki yüzlülük ama!
Kanımı donduran şeylerin başında yalan ve iki yüzlülük gelir. Bizim ülkede de çok sık oluyor, olaylar açıkça belliyken, her şey görülüyorken bile birileri çıkar ve herkesi aptal yerine koyarak olaylara başka kılıflar giydirir, olduğundan farklı gösterir.
Gözlerin içine baka baka yalan söyler ve inanılmasını bekler. Tabii bunun 21’inci yüzyılda bile hala yapılabiliyor olmasının nedeni hala “yalana kolayca, sorgulamadan inanan büyük kitleler”in olmasıdır, bu da var ne yazık ki..
Sonradan çıkıp “tüh ben inanmıştım, nasıl da yanılmışım” diye kitaplar, köşe yazıları döşeniliyor ama iş işten geçmiş oluyor. Bu kafalar süs müdür, neden zamanında kullanılmaz, orasını sormayın.
ÇARŞAF BASKISI!
Nereden aklıma geldi bunlar, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın İran’da üniversite öğrencilerine yönelik “çarşaf giyme baskısı”nı eleştiren konuşmasından.. Kısa süre önce haberdi, dikkatimi çektiği için saklamışım.. Diyor ki; “Bazı üniversitelerde kızlar çarşaf giymeye zorlanıyor, bunu zorla yapıyorlar. Baskıyla gerçekleşen tercihin değeri yoktur.”
İşte mesela bunu duyunca insan anında “yok ya, kimi kekliyorsun” tepkisi veriyor. Sen değil misin çarşaflı kadının kolu biraz kısa olsa, saçı biraz görünse kadınların peşine devrim polislerini takan, hapisle tehdit ettiren?
Sen değil misin renkli çarşafı, türbanı, gözlüğü kadınlara yasaklayıp “tek tip kara çarşaf” diye tutturan, kadınları “kıyafet kurala uymamış” diye tutuklatan? Stadyumları, kafeleri hatta nargile içmeyi kadınlara yasaklatan, erkeklere blucini, modern saç kesimini yasaklayan? Gösterilere katılan kadınları kırbaçlatan, üniversiteye giren kadın sayısına sınırlama getiren, üniversitede tiyatro çalışmasına bile izin vermeyen? Şimdi mi baskıya karşı çıkıyor veya “öyle görünme” gereği duyuyorsun?
İki yüzlülük, yalanı halkına yutturacağına inanmak insanlara böyle büyük yalanlar söyletebiliyor, Allah her ülkeyi korusun bunlardan!