Başbakan Erdoğan’ın bütçe konuşmasındaki “27 Nisan bildirisi Ak Parti’nin dik duruşu sayesinde akamete uğratılmıştır. Buna rağmen Türkiye’ye maliyeti 2 milyar dolar olmuştur” sözü çok şey düşündürüyor.
Öncelikle Başbakan’ın 27 Nisan “bildirisi” dediği olayın önemi ortadadır ki bugüne kadar ve bugün devamlı olarak kendisinden “muhtıra şeklinde” söz edilmekte ve “dik duruş sayesinde sonuca ulaşmadığı” belirtilmektedir. Eğer buradaki gibi somut bir sonuç tan söz ediliyorsa o “bildiri” değil, “söylenen yapılmadığı takdirde arkadan başka eylemlerin geleceğini anlatan bir muhtıra”dır. Ve tabii “hükümetin dik duruşu sayesinde atlatıldığı” söylenen bir tehdit varsa ortada, yapana “emekliliğinden sonra zırhlı araç ve devlet ödülü” verilmesi de herhalde yadsınamayacak bir çelişkidir.
TÜM DARBE VE MUHTIRALAR
Kısaca “Darbeleri Araştırma Komisyonu” denilen komisyonun asıl adı; “Demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu”..
Görüldüğü gibi “tüm darbe ve muhtıraların araştırılması” söz konusuyken bu komisyon 27 Nisan muhtırasını es geçti, 12 Mart müdahalesinin, Talat Aydemir girişimlerinin aydınlatılması için gereken yapılmadı ve en önemli olay “gerçekte demokrasinin kesintiye uğramadığı, dönem hükümetinin imzalarıyla alınmış olan 28 Şubat kararları” imiş gibi en çok onun üzerinde durdu.
DARBENİN ÖNEMİ DAHA MI AZ?
27 Mayıs ve 12 Mart’la ilgili 19 kişi, 12 Eylül darbesiyle ilgili 29 kişi ama 28 Şubat’la ilgili olarak 108 kişi dinlenmiş. Normal midir? İnsanların asıldığı, binlerce kişinin işkence gördüğü darbelerin önemi “28 Şubat”tan daha az olabilir mi? 27 Nisan muhtırası bütçe konuşmalarında bile geçerken hiç mi hiç ilgilenilmemesi normal midir?
Meclis araştırma komisyonlarının muhatabı “kamu, yürütme” olmasına, bu komisyonlarda asıl denetlenmesi amaçlanın “hükümetler” olmasına, kamu kurumlarının yetkili, uzman isimlerinden bilgi alma yetkisi bulunmasına, bu isimlerin de “Komisyon tarafından belirlenmesi gerekmesine” rağmen dinlenen kişilerin hiçbiri komisyonda tartışılmamış, komisyon başkanı kendi karar vermiş. Dinlenenlerin çoğu kurum temsilcisi de değil, uzman da değil..
YARGIYI ETKİLEME
Ayrıca Meclis araştırma komisyonlarının asıl görevi “hükümetlerin o konuda gerekeni yapıp yapmadığını denetlemek” olduğuna göre bu konuşmacıların anlattıklarıyla neyin denetlendiği de belli değil. Kısa bir araştırma; Komisyon Başkanı’nın “Mahkeme başkanı” gibi konuşmalarına ve yorumlarına varıncaya kadar, sonuç olarak belirlediği ve “şunlar bunlar yapılmalı” dediği maddelere varıncaya kadar bu komisyonun “anayasal sınırlara bağlı kalmadığını” ve hatta devam eden davalarda “yargıyı etkileyebilecek” bir tablo sunduğunu gösteriyor.
Ama en dikkati çeken konu bence hala 27 Nisan muhtırası.. Devamlı söz edilmesine (ve “son yıllarda hala darbe ihtimalinin mevcut olduğu” kanısı yarattığı için her fırsatta edilecek olmasına) rağmen neden bir türlü “dokunulmuyor” merak edilmeyecek gibi değil.
TBMM’nin görevi araştırmak!
Meclis tarihinde ilk kez bütçe görüşmelerinde “Sayıştay” başta olmak üzere 132 kurumun denetleme raporu olmadan görüşmeler başlatılmış, dün haberdi.. Oysa yasaya göre başta bakanlıkların olmak üzere tüm devlet kurumlarının harcamaları “denetlenmek” ve bütçe görüşmelerinde tüm TBMM üyelerinin katılımıyla tartışılmak zorunda..
Kamu harcamaları milletin cebinden yapılıyor ve her kurumun her kuruş harcamasının hesabı verilmeli. Sayıştay raporunun olmaması konusunda örneğin; “harcamaların çok yüksek olması” bu harcamaların hasıraltı edilmesine neden gösteriliyor. Bazı bakanlıklarda “yemek harcamaları”nın inanılmayacak kadar yüksek olduğu (lahmacun-kebap parası” denerek) haber yapıldı.
ÇÖPLÜKTEN YİYECEK TOPLAYAN İNSANLAR..
Milyonlarca yoksul ailesi, vatandaşı olan bir ülkede ne kadar “ekonomi muhteşem” dense de bu yoksul ailelerin cebine giren para değişmemekte, hatta çöplüklerden çocuklarına yiyecek toplayan annelerin varlığı bilinmektedir. Böyle bir tabloya sahip ülkede elbette harcamalarının raporu verilmeyen kurumlara hesap sorulmalı ve o raporlar göz önüne çıkarılmalıdır.
İşte o “araştırma komisyonları”na asıl bu gibi durumlarda görev düşer. Burada “iktidar-muhalefet” farkı gözetmeden, bu milletten-devletten maaş alan her milletvekili “halkın kuruşuna” dikkat ederek o harcamaların hesabını sormak zorundadır, görevleri budur. Aksi takdirde yakında “kurumların harcamalarının gizlenmesi” de alışkanlık haline gelir ve o zaman yandı gülüm keten helva.. İşçisi, emeklisi,banka memurları üç kuruş maaşla ağlaşırken diğer tarafta kurumlar sorgusuzca, hesapsızca harcamayı sürdürür..
“Biri yer biri bakar..” sözü tam da bu durum için söylenmiş işte!