Belki de yeniden siyaset sahnesine dönmek istiyordur, hatta belki bunun alt yapısı da hazırlanmıştır bilinmez, Türkiye siyasetinde iktidarın, gücün tadını alanların koltuğu sonsuza kadar bırakmak istemediği sık sık görüldüğü için her şey olabilir ama yalan olmamalıdır. Tartışmaya yer bırakmayacak bir gerçektir ki Tansu Çiller‘in 28 Şubat bildirisini o dönemde nasıl karşıladığı ile “bugün anlattıkları” arasında hiçbir ilgi yoktur, şu andaki ortama göre “duyanın kulaklarına inanamayacağı” kadar farklı bir anlatımda bulunmakta, kendini temize çıkarmak için tarihi yanılttığı gibi sorumluluğunu başkalarına atmaktadır.
28 Şubat döneminin Başbakan Yardımcısı Çiller “dönüşümlü olarak 2’şer yıl başbakanlık yapmak üzere anlaştığı” Necmettin Erbakan’dan 28 Şubat sonrasında devam eden koalisyon hükümetinde başbakanlığı daha erken alabilmek için her yolu ve baskıyı denemiş, içinde bulunduğu koalisyon hükümetini kendi elleriyle yıkmış ama dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yeni hükümeti kurma görevini kendisi yerine muhalefet lideri Mesut Yılmaz’a verince büyük bir şok yaşamıştı.
Tarihe takla attırmak!
Şimdi ise talimatla ifadeye çağrıldığı İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde avukatı aracılığıyla dilekçe veren Çiller, o günlerdeki tavır ve konuşmalarını bir yana bırakarak aynı dilekçede 4 kez “dönemde tarafsız konumu olan” Demirel’i “ülkeyi yönetmekte olan hükümetinden daha sorumlu hale getirmeye çalışan” dikkatleri kendisinden alıp ona yönelten ifadeler kullanmış. Okuyanları aptal yerine koymak için değilse eğer, Demirel’den rövanş almaya kesin kararlı olduğunu açıkça ortaya koyan ifadeler..
1- Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını emekliye sevk etmemiz gerektiğini Erbakan’a söyledim. Erbakan “Cumhurbaşkanı imzalamaz” dedi.
2- Meral Akşener Batı Çalışma Grubu’yla ilgili bazı belgeler getirdi, bu belgeleri inceledim, Başbakan Erbakan’a ilettim. Erbakan belgeleri dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’e götürdü ve Cumhurbaşkanı’nın “o belgeleri üst rütbeli subaylarla paylaşması üzerine” STK’da ve basın yayın organlarında dönemin İçişleri Bakanı, eşim, çocuklarım ve benim aleyhimde asılsız karalama kampanyası başlatıldı.
Ve sonra sıra bu rövanşa neden olan asıl “mağduriyetine, kızgınlığına” gelmiş. Kendi isteğiyle, zamanından da önce başbakan olmak için Erbakan’a yaptığı baskıları, sadece bu nedenle onun istifa etmesini ve koalisyon hükümetini bozmasını tamamen devre dışı bırakarak “mağdur rolü ile” devam etmiş.
3- Demirel hükümeti kurma görevini “yeni hükümete güven oyu veren 282 milletvekiline rağmen” azınlık olan muhalefete verdi. Milli iradeye rağmen Refahyol Hükümeti çökertildi. Her darbede olduğu gibi mağdur yine milletimiz olmuştur. Batı Çalışma Grubu’nun öncelikli hedefi DYP Lideri’nin yıpratılması, hükümetin düşürülmesi olmuştur. Bu duruma son vermek, Türkiye’nin önünü açmak için başbakanlıktan dahi vazgeçtim .
4- Bugün iktidarda olanlar da ancak “devletin başının desteğini aldıktan sonra” bu hesabı sorabilir hale geldi.
Yani sonuncuda da diyor ki; biz aslında komutanlara hesap sorardık ama “devletin başı”nın desteği arkamızda değildi..
Vazgeçmek mi, tam aksine..
Birçok önemli konuda yapılıyor ama tarih bazılarının U dönüşleriyle veya parlak buluşlarla, “ters çevirmelerle” yanlış yazılmamalı.. 28 Şubat MGK bildirisi hakkında bir hatası görülmeyen ve tabii Tansu Çiller’i de DYP’nin başına kendisi getirmiş ve sonuçta “ülkenin ilk kadın başbakanı” olmasını sağlamış olan (sonradan pişman olmuştur ama aynı pişmanlığı 28 Şubat öncesinde Çiller’e en yakın siyasetçi olan, o dönemde ise istifa eden Yalım Erez de yaşamıştır) Demirel’e ve başkalarına da haksızlık yapılmamalı.. Tarihin gerçeğini okumaya devam edelim..
Çiller başbakanlıktan vazgeçmemişti, tam aksine uzun süre emek vererek (!) istifa ettirdiği “Erbakan’dan sonra başbakan olacağına” kesin emindi. Ve aslında bu oyunun içine girmemiş olsa, kendi başbakanlığını öne almayı istememiş olsa, bunu çantada keklik görmese Refahyol Hükümeti daha uzun süre devam edecek ve sıra kendi “2 yıllık dönemine” gelecekti.
Darbe olsa inerdi!
Yani eğer yıpratılmışsa bunu kendisi sağlamış, hükümet ise düşürülmemiş, kendisi Erbakan’ı sıkıştırarak düşürtmüş.. Zaten bunu TSK yapmak istemiş olsa MGK’da tartışılan ve hükümet tarafından imzalanan bir bildiri yerine daha önceki darbeler gibi darbe yapar indirirlerdi. Kaldı ki 28 Şubat tutanakları dikkatle okunduğunda (yine de bir baskının varlığını yadsımıyorum) dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın ve tüm komutanların konuşmalarında o günlerdeki “irticai” bulunan gelişmeler, “din adına” denerek rejimin yıpratılmakta olduğu var ama “Anayasalı rejime, demokrasiye sahip çıkmak” ifadeleri de var. Yani olay kesinlikle darbe değil, zaten bu toplantıdan sonra mevcut hükümetin “Tansu Çiller bozana kadar görevine devam etmesi” de aynı sonucu gösteriyor.
Devam edeceğim. Yarın “Çiller 28 Şubat toplantısından neden çıktı ve heyecanla ne yaptı” konusunu ve mesela “Batı Çalışma Grubu gerçekten 28 Şubat sorumluluğu taşıyor mu”, “Refah Partisi’ne kapatma davası açıldığını duyunca ne söyledi” gibi başka bilinmeyenleri konuşalım.
Çiller’in rövanşı.. Samimiyetsiz oyun!
Haberin Devamı