Belki bundan sonra siyasetçilerin “tarihe yalan söylememeleri”, “nasılsa yuttururum” diyerek halkı da saf yerine koymamaları konusunda yararı olur ümidiyle Tansu Çiller’in 28 Şubat MGK bildirisi konusunda “o gün neler yaptığını” anlatan açıklamaları sürdürelim.. Dün, mahkemeye verdiği dilekçede geçen “Amaç beni yıpratmak, hükümeti indirmekti” cümlesinden söz ederek bitirmiştim. Hatırlatalım; bu MGK bildirisi ve alınan kararlar halka açıklandıktan sonra Erbakan-Çiller Hükümeti görevini aylarca sürdürdü, ta ki Çiller “kararlaştırılandan daha önce” başbakanlığı devralmaya ve oyunlarını oynamaya karar verene kadar.. Yani bir yıpranma söz konusu ise bunu Çiller kendisine (ve sıkça çevresine) yapmış, hükümeti de Erbakan’ı o indirtmişti.
Demokrasiye sahip çıkmak..
Yazım; ‘zaten bunu TSK yapmak istemiş olsa MGK’da tartışılan ve hükümet tarafından imzalanan bir bildiri yerine darbe yapar indirirlerdi’ cümlesiyle bitmişti, devam ediyorum.. Kaldı ki 28 Şubat tutanakları dikkatle okunduğunda dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı ’nın ve tüm komutanların konuşmalarında; o günlerdeki “irticai bulunan gelişmeler”, “din adına” denerek rejimin yıpratılmakta olduğu, Erbakan’ın “cihatla ilgili ifadeleri var ama “Anayasalı rejime, demokrasiye sahip çıkmak” ifadeleri de var. Komutanlar demokrasiye dokunmaktan hiç söz etmiyorlar, onların “irtica vurguları”yla Çiller ve Erbakan’ın konuşmaları örtüşüyor ve zaten bu toplantıdan sonra mevcut hükümetin ‘Tansu Çiller bozana kadar’ görevine devam etmesi” de bir darbenin söz konusu olmadığını gösteriyor.
İstifa etmediler!
Bugün “demokrat” olduğunu iddia eden ama iktidar olduğu dönemlerde yaptığı ve Bakanı’na (ya da medyaya yakın isimlere) yaptırttığı medya baskılarıyla bilinen, dönemin Başbakan Yardımcısı Çiller’in yine bugün “Benim imkanım olsa şöyle yapardım” demeye hakkı yoktur. Dönemin Başbakanı Erbakan ise bu MGK toplantısında “Bildiriyi inceleyelim, açıklamayı yarına bırakalım, önümüze koydular imzalamak zorunda kaldık diyemeyiz” demiştir ama aynı gün yaptığı konuşmada “Sayın komutanların samimi ifadeleri ve bu takdimleri hazırlayan MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay temsilcilerine çok teşekkür ediyorum. Burada her şeyi açık kalplilikle konuşma imkanı bulduk, çok faydalı oldu” da demiştir.
28 Şubat’tan sonra başbakanlığı sürerken “teamüllere aykırı bir durumun olmadığını, komutanlarla görüş birliği içinde olduklarını” da söylemiştir. Eğer Erbakan ve Çiller MGK’da antidemokratik bir baskı olduğunu açıklasalar ve “Biz hükümet olarak bunu kabul edemeyiz, istifa ederiz” demiş olsalardı veya etseler ve Genelkurmay tek başına bu bildiriyi yine de uygulamaya koysaydı ancak o zaman darbe sayılırdı.
Toplantıdan Demirel’in odasına..
Tansu Çiller bu çok önemli MGK toplantısından bir ara çıkarak Cumhurbaşkanı Demirel’in odasına gitti, koruma müdürü Resul Kalkan’ın hayretle açılan gözlerine aldırmadan “her konuda ona danışarak hareket ettiği” Başbakanlık Basın Müşaviri Mehmet Bican’ı aradı ve sevinçle “bildiriden duyduğu mutluluğu, onlara nasıl yarayacağını” anlattı. Sonra da Bican’la Akın İstanbullu ’nun bulunduğu Dışişleri Konutu’na giderek hemen ABD, İngiltere, İtalya gibi ülkelerin liderlerini telefonla aradı ve “Bu bir müdahale değildir, bu bizim algıladığımız, istediğimiz kararlardır” dedi.
O kadar memnundu ve MGK kararlarını sahiplenmişti ki toplantı sonrasında Erbakan Hac’ca gittiğinde Vekil Başbakan olarak onu beklemeden bu kararların temel direği olan “8 yıllık eğitim”i gündeme getirdi ve imzaya açtı. Daha sonra “komutanlarla arasının ne kadar iyi olduğunu” da defalarca tekrarladı.
Mağdur ve tanık sayılmaz!
Şimdi, bunlar bilinirken, kendisi olayların baş aktörü iken bugün Çiller’in “Ben mağdur oldum, 28 Şubat beni yıpratmak için yapıldı. Demirel arkamızda durmadı, ben başbakanlıktan bile vazgeçtim” gibi gerçekle alakasız açıklamalar yapmasını neye yormak gerekir acaba? Halkı ve mahkemeyi yanıltmaya mı, Demirel’den rövanş almaya mı, yoksa mağdur rolü ile yeni bir rol kapmaya mı?.. Tansu Çiller 28 Şubat’ın mağduru ve tanığı değil, baş aktörüdür, imzacısıdır . Ve onun, hükümetinin sorumluluğu yoksa hapisteki “çoğu olayla tamamen ilgisiz, neden orada olduğunu hala bilmeyen” subayların hiç yoktur.
Kapatma davası
Ya Refah Partisi’ne kapatma davası açıldığı kendisine Danışmanı tarafından haber verildiğinde Çiller’in ortaklık yaptığı parti ve kişi hakkında “Bu bizim işimize gelir” demesini nasıl değerlendirmek lazım? Mağdur siyasetçi tavrı mıdır bu, bir siyasetçiye yakışır mı?
Tutanaklar dikkatle okunduğunda Batı Çalışma Grubu ’nun da “kendilerine görev verildiği için, Karadayı Cumhurbaşkanı’na irticai gelişmelerle ilgili brifing vermek istediği için ve MİT’in istihbarat raporlarına dayanarak” o çalışmayı yaptığı görülüyor. BÇG daha sonra AKP Hükümeti döneminde 2007 yılına kadar ülkedeki gelişmelerle ilgili çalışmaya devam ettiğine göre neden “gizli bir yapılanma” havasına sokuldu ve mahkum edilmek isteniyor o da belli değil.
Gerçek bir darbe olan 12 Eylül’e ve gerçek bir muhtıra olan 27 Nisan’a neden sıra gelmiyor ben asıl onu merak ediyorum.
Mutlaka okunmalı!
Birkaç hafta önce TV’de de söylemiştim, bu olayları anlamak ve yargılamak için önce Tansu Çiller’in en yakınındaki kişi olan Mehmet Bican ’ın içtenlikle yazdığı ve adeta anı defteri gibi dakika dakika gelişmeleri anlattığı “28 Şubat’ta Devrilmek” isimli kitabının mutlaka okunması gerekir. Çiller yıllar önce çıkan ve bir belgesel sayılacak bu kitaptaki hiçbir bilgiye itiraz etmemiştir ve muhakkak ki Mehmet Bican da anlattıklarını kanıtlayacak durumdadır, öyle olmasa yazmazdı.
Okuduğunuzda her şeyi çok net anlayacaksınız.
Çiller’in 28 Şubat coşkusu!
Haberin Devamı