Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü olan Haluk Koç yerel seçimlerde HDP ile ittifaka gidip gitmeyecekleri sorulduğunda “CHP her seçim bölgesinde kendi adaylarıyla seçime gidecek” demiş ama arkasından “CHP’nin temsil ettiği güçlü demokrasi arayışına destek verecek herkesin CHP’de yeri var” diye eklemiş. Bu cümlelerin ikisinin aynı anda uygulanabilmesi mümkündür, yani kendi adayıyla seçime gider ama istediği il veya ilçede bir başka partiyle anlaşma da yapabilir. Ama burada önemli olan Türkiye’de “iktidar partisine alternatif, seçmene bir başka şans verecek en büyük parti olarak canının istediğini yapıp yapamayacağı” dır. Ki cevap da “yapamayacağı” dır.
Bundan önceki seçimlerde halktan gelen “CHP-MHP ve baraj civarında ya da altında olan tüm partiler seçim ittifakı yapsın” taleplerini CHP de MHP de ısrarla reddettiler ve adeta muhalefete kendileri baştan razı oldular. Bu seçimlerde aynı taleplerin yine “gerçekleşmeyeceğini” belirttiler ve şimdi bula bula HDP ’yi, “PKK ile özdeşleştirilen ve kendini de PKK’dan ayırmayan” BDP ’nin kardeş partisini mi buldular? Referandum ve geçen seçim öncesinde, hiçbir ilgileri olmadığı halde, hatta durum tam tersi olduğu halde rakiplerinin “CHP-MHP-PKK yan yana” şeklindeki anti propagandalarını ne çabuk unutmuşlar?
Fazla söze gerek yok, bence buna benzer tek bir açıklama daha partilerinin işini bitirir, isterlerse denesinler! Türkiye’nin en zor dönemden geçtiği bu süreçte bir ittifak olacaksa “o bunun peşine takıldı, bu ona kuyruk oldu” benzeri kışkırtmalara kulak tıkayarak önce CHP-MHP ittifakıyla işe başlanmalıdır. Bahçeli de “öfkeyle kalkan zararla oturur” sözünü hatırlasın, ülke adına özveride bulunması gerekiyorsa bunu yapmalıdır!
Şahsi görüşün arkasında!
Meclis Başkanvekili Sadık Yakut “kızlı erkeli eğitim büyük yanlış, bu yanlış önümüzdeki dönem düzeltilecek” dedi. Yoğun tepkiler üzerine “Bu benim ‘şahsi görüşümdür’ ve arkasındayım” dedi.. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da “Şahsi görüşünü dile getirmiş, böyle bir şey söz konusu değil” açıklamasını yaptı.
Meclis adına!
Sadık Yakut eğer sade bir milletvekili olsa şahsi görüşünü dile getirebilir ama “TBMM Başkanvekili” sıfatıyla “büyük yanlış önümüzdeki dönem düzeltilecek” diyorsa TBMM adına konuşuyor ve net olarak bunun yapılacağını topluma duyuruyor demektir. Böyle olduğu zaten açıktır ama Babam Mehmet Ünaldı çok uzun yıllar Adalet Partisi Senatörü ve “Cumhuriyet Senatosu Başkanvekili” olarak Meclis’te görev yaptığı için naçizane bu konuları daha da net olarak bilirim; bir Meclis Başkanı nasıl ki Meclis’i temsil etmesi nedeniyle “tarafsız ve dikkatli” konuşmak zorundaysa ona vekalet eden siyasetçiler de aynı konumdadır, “kendim adına” diye sonradan ekleyerek herşeyi söyleyemezler.
Hele de “kız ve erkek aynı evde bulunamaz” gibi bir tartışma açılmasının tepkileri henüz dinmemişken!
Mesele ‘ben sizdenim’!
İki gün üst üste anlattım ama okurlarımızın yorumlarına bakınca hala ne anlatmak istediğimi algılamayan veya yanlış anlayanlar olduğunu görüyorum. Aytunç Altındal ’ın cenaze töreninde mikrofonu alarak konuşan ve onun “vasiyeti” nden söz eden Abdurrahman Dilipak ’ın sözlerindeki sorun anlaşılmamış..Mesela “Bir Müslüman tekbirlerle uğurlanmak isteyebilir, ne var bunda” diyenler..
Dilipak’ın konuşmasında yanlış olan bölüm bu değil.. “Ben sizdenim.. Laik ve seküler biri olarak değil, Müslüman olarak anılmak ve uğurlanmak istiyorum” kısmı.. Bu cümleler yan yana geldiğinde “Müslüman” olmak ile “laik olmak” birbirinin karşıtı imiş gibi.. Laik yani “devletin tüm din ve inançlara eşit haklar tanıması, devletin tek din ve mezhepten yana taraf olmaması” nı sağlayan sistemi doğru bulan insanlar “Müslüman değilmiş” veya “olamazmış” ya da “böyle iki grup varmış” anlamı çıkıyor. Bugüne kadar siyasi nedenlerle kasıtlı olarak sık sık bu yanlış eşleştirme kullanıldı ama bir “dinler uzmanı” nın, “laiklik, sekülarizm ve demokrasi” uzmanının, bu konularda dünya üniversitelerinde dersler, konferanslar vermiş birinin cenazesinde bile kullanılması olacak şey değildir.
Böyle bir ayırım yok!
Aslında hiçbir zaman yapılmaması gereken, insanları “yanıltan ve yalan ile kutuplaştıran” bir eylem bu ve siyasiler ile onları destekleyen medya kesimleri tarafından yapılıyor, Batı medyaları ve siyasetçileri de bu yüzden Türkiye’den söz ederken aynı ayırımı kullanıyor..
“Müslümanlar-laikler” diye bir ayırım yoktur, tüm inançların devlet tarafından güvenceye alınması, din üzerinden “ayrımcılık ve baskı” yapılmaması için “demokrasinin olmazsa olmazı laiklik” şarttır, bunu doğru bulan insanlar her din ve inançtan olabilir. Laikliğin korunmadığı ülkelerde bugün Suriye’de de yaşanan din ve mezhep çatışmaları, aşırı dinci örgütlerin müdahalesine fırsat veren ortamlar oluşur, dini baskı rejimleri ortaya çıkar, örnekleri de önümüzdedir.
Dilipak arkadaşı tarafından kendisine güvenerek samimiyetle söylenen sözleri başka şekle çevirmiş, Altındal’ın bir ömür verdiği konuda onun ağzından yanlış ve asla söylemeyeceği bir ifadeyi kullanmıştır. Arkadaşlık, güven ve insanlık adına bunu düzeltmesi gerekir!