Camide ‘laik-dindar’ ayrımcılığı!

Haberin Devamı

Salı gecesi uykum kaçtı, Aytunç Altındal’ın Şakirin Camii’ndeki cenaze töreninde Abdurrahman Dilipak’ın yaptığı konuşma aklıma takılmış kalmıştı.. Bu konuşma “Aytunç Altındal’ın vasiyeti”olarak aktarılmıştı ve “bir cenaze töreninde imam dışında birilerinin böyle bir konuşma yapılması hiç rastlanmayan bir durum” olsa da son isteği olan “tekbirlerle uğurlanma”-yı dile getirmesi nedeniyle güzeldi ama öte yanda çok önemli bir yanlış vardı..

Hayatını “laiklik- din-inanç” ilişkilerini doğru anlatmaya, öğretmeye adamış, bu konuda yurt dışı ve içinde -benim programım ‘Her Açıdan’ dahil- sayısız TV programında konuşmuş bir araştırmacı, bilimci olan Altındal hakkında tümüyle yanlış bir imaj yaratmakta, koca bir yaşamı “sadece iki cümle” ile silmekteydi. Acaba ben bu durumu yeterince açıklayabilmiş, arkadaşımın arkasından yapılan ciddi bir yanlışı düzelterek ona karşı görevimi yeterince yapabilmiş miydim?

Neden ‘sizdenim’ demez?

Onu seven, takdir edenlerden gelen teşekkür mektupları yaptığımı anlatıyor ama hala eksikler var bence.. Camide bulunan birçok kişi “sesi net duyurmayan mikrofon ve alçak ses tonunda konuşulması” nedeniyle, biraz da şaşkınlıktan söylenenlere fazla dikkat etmedi. Ama ben ettim. Önce “Ben sizdenim dedi”yi duyarak irkildim, acaba “kimlerden” olduğunu söyledi diyerek kulak kabarttım. “Ben sizdenim dedi, laik ve seküler biri olarak değil, Müslüman olarak anılmak ve tekbir getirilerek uğurlanmak istediğini söyledi” diyordu.. Birden ‘Yok artık, bunu kesinlikle söylemez o’ dediğimi hatırlıyorum.

Kabristan’dan sonra eve döndüğümde internete baktım, kadın eli sıkmadığı için birkaç kez elimin havada kaldığı meslektaşımız Abdurrahman Dilipak’ın sözleri hemen kayıtlara geçmişti ve gerçeğin de mutlaka anlatılması gerekiyordu. Karşılaştırmalı dinler uzmanı Aytunç Altındal’ın “Ben sizdenim” demesi imkansızdı, çünkü her şeyden önce insanları inançlarına veya görüşlerine göre “bizler-onlar” diye bölmek konunun uzmanı bir aydının yapmayacağı şeydi.

Laiklik ‘inanç güvencesi’..

Bunu söyledikten sonra “laik ve seküler olarak değil, Müslüman olarak anılmak isterim” demezdi, zira hayatı boyunca “laik-Müslüman” diye bir ayırım yapılamayacağını, laikliğin “bir dinmiş veya dinsizlikmiş gibi” empoze edilmesinin yanlışlığını, “laikliğin” tam aksine “sadece Müslümanlık için değil, tüm din ve inançlar için güvence sağlayan bir sistem” olduğunu anlatmaya çalışmıştı.

İşte bunları anlattığı için ona da “dinsiz” diyenlerin ve bunu “Ateist” der gibi söyleyenlerin çıkması ve bu Allah’a eş koşmak anlamındaki “en büyük günahın işlenmesi”nden duyduğu rahatsızlık son günlerinde Dilipak’tan “Müslüman olarak tekbirlerle uğurlanmasını sağlaması” konusunda yardım istemesine neden olmuştur, mesele budur. Söylemeyeceği sözlerin Cami’de, cenaze töreninde arkasından söylenmesi kabul edilemez.

‘Bir halife’den söz etmiyor!

Aytunç Altındal’ın “Atatürk’ün vasiyeti açıklansaydı, orada hilafetin geri getirilmesinden söz ettiği görülürdü” şeklindeki açıklaması da yanlış yansıtılıyor. Bu açıklamada “Atatürk’ün babadan oğula geçen, saltanat tarzı bir hilafetten değil, bir şahsın halife olmasından değil, Müslüman ülkelerin sayısı çoğaldığında bir birlik oluşturmaları ve dönüşümlü olarak ülkelerin bunu yönetmesi”n-den söz ettiği, eğer konuşma dinlenirse açıkça görülüyor.

Bu konularda polemik yapılması, sözlerin çarpıtılması gerçekten çok yanlış, özellikle de “hata yapmayacak kadar bilgili” birinin arkasından!

Aynı okul olmaz, ya işyeri?

“Kız ve erkekler aynı evde kalamaz” tartışması başlatıldığında konunun burada bitmeyeceğini, yakında “kız-erkek aynı sınıfta olmaz” noktasına gelineceğini yazmıştım ki müneccim olmak da gerekmiyor zaten.. Bunların başlatıldığı her ülkede gelişmeler aynı rotayı takip ediyor.

Bizde de başlatıldığına, hatta yol yarılandığına, Türkiye uzayda değil Ortadoğu’da olduğuna göre şaşırmaya gerek yok.

TBMM Başkanvekili Sadık Yakut “Maalesef şimdiye kadar kızlı erkekli öğrencilere birlikte eğitim yaptırmak, Batıcılık adına ‘aynı okullarda’ okutmak büyük bir yanlıştı. İnşallah önümüzdeki dönem düzeltilecek” demiş dün. Şimdi birileri çıkar “Bu söz haddini aştı” der ama insanlar buna da alışır ve Bakanlık uygulamaya başlar. İşin daha da ilginç tarafı, önce “erkek ve kız öğrencilerin sınıflarının ayrılması” safhası da atlanıp direkt “aynı okul olmaz”a geçilmesi..

Yakında aynı otobüs , aynı asansör , aynı restoran .. İyi de “aynı işyeri” nasıl olacak?

Baştan beri diğer Müslüman ülke örneklerini ve dini baskılar başladı mı sonunda nereye varıldığını görmemekte direnen, “devlet alanlarının farklı olması gerektiğini, yani laikliği düşünmeyen” özgürlükçü arkadaşlar hemen yoruma başlasınlar bence!

DİĞER YENİ YAZILAR