Biz Barzani’yi krallar gibi karşıladık, devlet törenleri yaptık.. Bırakalım bugüne kadar Türk devletine kafa tutup hakaret ve tehditler yağdırmış olmasını ve bakalım bugün Barzani neyle meşgul..
Mesut Barzani “Irak Kürdistan Demokrat Partisi”nin lideri.. Tamam, bizim hükümet de zaten artık Irak Kürdistan’ını resmen tanıdığını ifade etti.. Ama işin devamı var maalesef, orada bitmiyor. Irak Kürdistanı, PKK, PYD; Suriye, Türkiye ve İran’dan da toprak alarak “4 parçalı büyük Kürdistan”ı kurmak istediklerini devamlı ifade ediyorlar. Ve sırf bu nedenle şimdi Barzani PYD’ye “talimatlarına uymadı” diye kızıyor, PKK ile “onun kolu olan PYD” arasında da sürtüşme olduğu tekrarlanıyor.
Barzani’yi dinleseydi..
Irak Kürdistan Demokrat Partisi Başkanlık Meclisi üyesi Ali Avni şöyle bir açıklama yapmış; “Suriye’de PYD Barzani’yi dinleseydi orada da 1 yıl içinde federasyon kurulurdu.. Ortadoğu şekilleniyor... Bizim derdimiz Rojova değil, ‘4 parçalı Kürdistan’ .. Biz Rojova’da federasyon kurulmasını ve Irak Kürt bölgesi gibi tarih sahnesinde yerini almasını istiyoruz. Rojova’da yanlış siyaset yapılırsa bizi de etkiler.” (Rojova Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin “Batı Kürdistan” dedikleri bölge, zaten Rojova “batı” anlamına geliyormuş.)
Yani Barzani’nin başkanı olduğu partinin düşüncesi Suriye’de de Batı Kürdistan’ı kurmak .. Türkiye’yi ziyaretinde Güneydoğu halkına “Kürdistan halkı sabırlı olsun, barış projesi kolay elde edilen bir proje değil” dedi, Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir ona “Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz” diye hitabetti.. Ve dün o bölgenin artık “bağımsız bir devlet gibi hareket ettiğine, belediyelerinin sınırsız özgürlüğe sahip olduğuna” dair bir haber VATAN internet sitesindeydi..
Belediye aracıyla..
Şırnak Belediyesi’ne ait bir araç 4 Kasım’da “PKK kamplarına sıcak yemek, börek taşırken” uçuruma düşmüş. 2 belediye çalışanı ile onlara yol göstermek üzere araca alınmış olan 2 PKK’lı ölmüş. Türkiye bu haberi nasıl olduysa duymadı ama eğer bir (veya birçok) belediye PKK kamplarına sıcak yemek gönderiyor, teröristleri Türkiye’nin, milletin parasıyla besliyorsa onlara silah da göndermediğine kim emin olabilir? Hâlâ “isteklerimiz verilmezse teröre döneriz” diyen, seçimi geçirecek şekilde “4 ay daha süre verdik, sonrasını siz düşünün” diyen PKK’ya giden yemekler, bu halkın ve evladını şehit vermiş ailelerin de vergileriyle gönderilmiyor mu?
Ve Şanlıurfa Ceylanpınar ilçesinin karşısında bulunan; Suriye’deki Resulayn ilçesi El Nusra ile PYD çatışması sonrasında PYD’nin eline geçince Resulayn’a yeniden “Ulusal Kürt Konseyi” bayrağı asılmış (ki bu PYD Esad’ı destekliyor, Barzani PYD ’yi destekliyor, El Nusra ise El Kaide’yle birlikte ve muhalif.. Ve biz hem “Esad’a karşıyız” diyor, hem de Esad’ın yanında bulunan “PYD’nin arkasındaki isim” olan Barzani ’ye özel törenler yapıyoruz, bu nasıl bir anlaşılmaz denklemdir?)..
Sebep ne olursa olsun Suriye ile birlikte Türkiye’de “Kürdistan” planı olduğunu açıkça ifade edenlere bu tolerans nasıl gösterilmektedir? Artık olanlara bir açıklama bulmak bile imkansız, anlayan ve yapılanların doğru olduğuna inanan varsa yuvarlak klişe laflarla değil, “detaylarıyla” anlatsın lütfen!
Çiller kitabı yalanlamadı!
Dün Tansu Çiller’in avukatının yazılarıma karşılık 2 kez gönderdiği itiraz açıklamasından söz etmiştim, devam ediyorum.
Küçük bir ihtimal de olsa yanılıyor olabilir miyim diye kitabın yazarı Mehmet Bican’ı aradım ve sonra Avukat Oral’ın açıklamasını gönderdim. Yazılı cevabı şöyleydi;
“Sayın Mengi, Çiller’in avukatının tavrını çok düşündüm ancak işin içinden çıkamadım. Çillerler ve yakınlarından herhangi biri beni bugüne kadar arayıp, yazdıklarımın yanlış olduğunu söylemedi. Aksine o dönemde Çiller’in yakınında bulunan büyükelçiler Volkan Vural ve Onur Öymen, Çiller’in kurmaylarından Nurhan Tekinel (Devlet Bakanı), Bekir Sami Daçe (Adalet Bakanı), Ali Şevki Erek (Devlet Bakanı) ve Hasan Peker (Genel Başkan Yardımcısı) telefonla arayıp beni kutladılar...
Gazetelerin tümünde kitabım çeşitli yanlarıyla değerlendirildi, televizyon programlarında konu edildi... Çillerler ya da avukatları beni arayabilir, mahkemeye verebilir, gazetelerde yazılanlara tekzip gönderebilirlerdi. Ancak hiçbiri olmadı. Çünkü ’28 Şubat’ta Devrilmek’ ve daha sonra yayımlanan devamı ‘Terörle Sınanmak’ kitaplarımda son derece objektif bir gözle o döneme tanıklık ettiğimi, yazdıklarımın haklılığını yakın geçmişi hatırlayan herkesin teslim ettiğine inanıyorum.
Yazdıklarınız, televizyon ekranından aktardıklarınız doğrudur, gerçeğin ta kendisidir. Selamlar, saygılar, Mehmet Bican”
Bilmem başka söze gerek var mı? Üçüncü yazıyı göndermesinler!