Bu ‘terör’ ise ‘savaş’ ne?

Haberin Devamı

İki gün önce Bingöl Karlıova’da PKK saldırısında 8 şehit vermiştik, dün yine Bingöl’de askeri araca yapılan roketatarlı saldırıda 9 şehit verdik, 71 de yaralı vardı ve yazımı yazdığım saatlerde “şehit sayısının artmasından” korkuluyordu.

Son haftalarda muhalefet partilerinin “TBMM toplansın, hep beraber terörü konuşalım, acil önlem arayalım” önerilerine iktidar partisi “terörü fazla önemsiyor görünmemek” adına karşı çıktı, hatta Ana Muhalefet Partisi’ni bu nedenle sanki toplantı istemekle bir hata yapıyorlarmış gibi eleştirdi..

TBMM BAŞKANI BİLE PİŞMAN OLDU

“Daha önce de görüşme istediler, öneri getirmediler” diye halka adeta şikayet etti. Önerileri liste halinde verdiler, yine olmadı, sözü bile edilmedi. TBMM Başkanı Cemil Çiçek dayanamayarak “milli mutabakat içinde çözüm aramak gerekir” dedi, onu da neredeyse konuştuğuna pişman ettiler.

Oysa hepsi de uyarılarında, telaşlarında haklıydılar.. Her gün en az 8-10 şehit verilen bir tablo varken artık susmak ve beklemek olamaz.. Teröristler aynı yerde bir gün arayla ve aynı kolaylıkla güvenlik güçlerinin araçlarına saldırı düzenleyebiliyorsa yine olamaz.. Ülkeyi yönetenlerin artık “sadece kendilerinin karar vereceği, bunda ısrar edeceği” nokta çoktan aşılmış demektir.

Eğer şu anda Türkiye’nin yaşadığı azaba, kayıplara hala “terör” diyebiliyor, “eskisinden farksız bir durum” varmış gibi hareket edebiliyorsak “savaş” nedir? Aradaki tek fark burada 10’ar, 20’şer, 30’ar şehit vermemiz, savaşta ise hepsini bir defada kaybetmemiz değil mi?

OSLO GÖRÜŞMESİNDE VERİLEN SÖZLER?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç dün Oslo görüşmelerinde “AKP Hükümeti ile PKK arasında” imzalandığı öne sürülen mutabakat metnini göstererek bazı sorular sormuş. Başbakan Erdoğan’ın “O sözleşmenin altında benim MİT müsteşarımın imzası var mı” sorusuna karşılık “Hakem devlet iki taraf adına imzalanan mutabakatı muhafazası altına aldı mı, almadı mı” diyor ve “MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ‘Nasılsa orası özerk bölge olacak, öğretmen tayini dahil eğitim hizmetleri belediyelere, valilere devredilecek’ cümlelerinin Oslo tutanaklarında aynen yer aldığını” belirtiyor.

Şimdi, eğer bu iddia doğruysa ki Koç’un “Oslo tutanaklarına dayanarak” konuştuğu görülüyor, ortada çok ciddi, askerlerimizin ve terör tehlikesi altındaki herkesin hayatını ilgilendiren bir hata daha var demektir.

ÖCALAN’IN TEHDİDİ

PKK’nın “referandum öncesinden” başlayıp “seçim sonrasına” kadar devam eden süreçte “eylemsizlik kararı alması” ve seçimin hemen arkasından buna son verirken Öcalan’ın “Ben sizin hükümet kurmanızı bile bekleyemem, derhal sözlerinizi yerine getirin, yoksa..” tehditleri savurması akla gelince bu sözlerin verilmiş olması çok mümkün görünüyor.

Eğer verildiyse şu anda bunları “yok farz etmek, inkar etmek” yerine bir çözüm düşünmenin zamanıdır. Zira PKK “bu sözlerin uygulamasına bir an önce geçilmesi için” ve tabii şimdi bir de Suriye’de (yine bizim yanlış politikamız sonucu) güçlenmiş ve Esad desteğini almış olarak eylemlerine aralıksız devam edecektir. Ve zaten ediyor da..

OHAL VEYA SIKIYÖNETİM!

Türkiye koskoca ordusuyla kendi topraklarında ve normal hayat şartları içinde teröristi durduramıyor, her gün on-on beş şehit veriyorsa o zaman Hükümet’in (aslında Meclis’in) gerçekten “OHAL veya sıkıyönetim şartları” oluşturmayı düşünme ve derhal uygulama zamanı gelmiştir.

Geçmişte “kötüye kullanıldı” diye bu imkanı uygulamamak yerine bu kez “doğru ve hatasız” uygulanmasını sağlamak ülkeyi yönetenlerin görevidir. Daha fazla zaman kaybı “daha fazla şehit” demek olduğuna göre hemen, hiç ama hiç zaman kaybetmeden bu yapılmalı, bölge terör örgütünün fırsattan faydalanarak Türkiye’yi de “Suriye’ye çevirme” hayalinden kurtarılmalıdır!

Elbette bunu yapmak için “kendi ülkemizin geleceği”ni, “kendi vatandaşlarımızın canını” başka ülkelerin ve toplumların önüne almamız gerekiyor.

*****


Bu katliam yasasını durdurun!

Günlerdir vicdanlı insanlardan, hayvansever vatandaşlardan mektup yağıyor. TBMM’ye sunulan “5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Değişiklik Teklifi”nin çok açık şekilde “dışarıda hiç sahipsiz kedi-köpek kalmaması”nı hükme bağladığını ve dünyamızı güzelleştiren o sevimli hayvancıkların topluca katledilmesini sağlayacağını anlatarak “Ne olur bu yasa önlensin, bu da cinayettir, bu da katliamdır, Türk toplumu buna izin vermez” diye haykırıyorlar.

BELEDİYELERİN TEMBELLİĞİ YÜZÜNDEN..

2004 yılında çıkan kanunda hükme bağlanmış olmasına rağmen binlerce belediye “kısırlaştırma” yapmadığı, bir “bakım evi, barınak kurma” zahmetine bile katlanmadığı için şimdi sayısı artan hayvanlardan kurtulmak için bu yasayı öne sürecekler.

Oysa bunu başaran ilçe belediyeleri kendi bölgelerinde hayvanseverlerle işbirliği içinde sahipsiz hayvan sayısını kontrol altına alarak, onları tedavi edip belli köşelere içinde “yem ve su” olan sığınaklar yaparak, hayvan bakımevlerinde özenle kısırlaştırma yaparak sorunu halledebiliyor.

ÜÇ BALİNA İÇİN..

Bütün medyayı ve vicdanlı insanları, vicdanlı siyasetçileri göreve çağırmaktan başka yapacak bir şey yok, lütfen elbirliğiyle bu katliam yasasını durduralım. 21’inci yüzyılda bu konuda da çaresizlik göstermeyelim, zavallı hayvancıkların, yeni doğmuş sevimli yavrucukların bile atılan zehirli yemlerle mideleri parçalanarak ölmesine izin vermeyelim. Lütfen katılın bu kampanyaya, siz de tepki gösterin, kurtaralım onları! Eğer Alaska’da “buzlar arasına sıkışan üç balina”yı (düşünün sadece 3) kurtarmak için tüm dünyanın TV’leriyle nasıl seferber olduğunu, birbirleriyle yarışarak kurtarmaya katıldığını gösteren ve gerçekten yaşanmış bir olayı anlatan “Büyük Mucize” filmini izlemiş olsanız bunu mutlaka yapardınız!

DİĞER YENİ YAZILAR