Kendisi rahat bırakılmadı, bari adına kimse dokunmasın.. Açıkça darbe yapanlar, muhtıra verenler korundu, Balyoz’da “darbe hazırlığı” iddialarıyla yüzlerce asker sahte CD’ler, sahte delillerle mahkum edilirken dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman mahkemede ifade bile vermedi. Ve darbeyle filan bir ilgisi olmayan, somut hiçbir delil de gösterilemeyen İlker Başbuğ “Ergenekon’un 1 numarası” diye bir etiket yapıştırılarak emeklilik döneminde “ağırlaştırılmış müebbet hapse” mahkum edildi. “Şeref” ve “üstün hizmet” madalyaları almış bir asker..
Kendisine yakıştırılan suç ise “terör örgütü lideri” olmak.. Buna inanan var mı, “özel yetkili mahkemeler” dışında yok.. Başbakan bile “Bunu söyleyeni tarih affetmez” dedi.
Seçimleri atlatınca af!
BDP Milletvekili ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Altan Tan’ın son konuşmasına bakalım şimdi..
“Tayyip Erdoğan’ın stratejisi şöyle gözüküyor. Yerel seçim, cumhurbaşkanı ve genel seçimler geçsin. Türkiye’nin önünde ‘10-20-30 yıllık geleceğini belirleyecek’ seçimler vardır. Başbakan’ın yaklaşımı; kendimi kurtarayım ondan sonra bakarım. İşte bakın İlker Başbuğ ‘terörist damgası’ yedi müebbet aldı. Abdullah Öcalan da ‘terörist damgası’ yedi, müebbet aldı. 3 seçim geçsin bir genel af çıkarırız, Ergenekon da çıkar, Öcalan da çıkar (Öcalan bile çıkacak ama Balyoz yani ordu- içerde kalacak, o unutulmuş).. Siz bizi kurtarın, Erdoğan’ı başkan, cumhurbaşkanı yapın, biz de sizi kurtaralım (...) Bunlar sıkça yazılıyor, kulaklara fısıldanıyor. Bu siyasi ahlak, etik açısından çok yanlış. Hak ve özgürlükler bir şeyin rehini olarak tutulamaz. Hak ve özgürlüklerin bir saniye bile rehin tutulması insafsızlıktır, dinen de günahtır.”
Doğrular var, “çok yanlış”lar var konuşmada.. “Türkiye’nin geleceğini 10’larca yıl etkileyecek seçimler var” doğru.. Artık bu seçimlerin sonucuna göre şekillenecek bir ülkeyi “o şekli beğenmezseniz” geri çevirmek tümüyle imkansızdır, o nedenle “çok etkileyecek” demek daha da doğru..
Terör ve etik..
Siyasi ahlak, etik düşünmek doğru.. Ama bir yandan BDP ve PKK dayanışma içinde “terör tehditleriyle taleplerde bulunurken” diğer tarafta bu partinin “sen benim sırtımı kaşı, ben senin” diyenlere etikten bahsedecek hali kalmamıştır. Aynen kendisi terör yapan veya destekleyenlerin, “şiddet ile” çözüm arayanların Gezi veya bir başka protestoda “devlet şiddetine” karşı çıkma hakkı olmadığı gibi..
Başbuğ terör yaptı mı?
Ve tabii ülkenin Genelkurmay Başkanlığı’nı yapmış, bir suç işlememiş İlker Başbuğ ile binlerce insanın ölümünden sorumlu PKK lideri Öcalan’ı karşılaştırmak hiç görülmemiş bir yanlış. Altan Tan bunu Başbakan’ın görüşü gibi, onun ağzından gibi araya sıkıştırmış ama böyle bir karşılaştırmayı kimse yapmaz, yapmaya hakkı yoktur.
Hak ve özgürlükler “bir şeyin rehini” olarak tutulamaz, “bir saniye bile.. İnsafsızlık ve günahtır” bu da doğru.. Ama “ortada bir suç yoksa” özgürlükleri almak insafsızlık, haksızlık ve günahtır. Yani bu konuşmada “İlker Başbuğ” için doğrudur söylenen, suç işlemiş ve bir defada onlarca can almış, baskınlar yapmış-yaptırmış, mayınlar döşemiş-döşetmiş kişiler için değil.
Seçimlerle “çözüm süreci” denilen süreç arasındaki bağlantı konusundaki şüphelerini bilemeyiz, daha önceki seçimler ve referandum sırasındaki deneyimleri onlara bunu düşündürüyor olabilir. Ama Altan Tan bu kadar şeyi söylerken bari “Öcalan’ın serbest bırakılması” talebinden sonra hangi talebin geldiğini de söyleseydi. “Bazı şeyleri açık konuşmadan meramımızı anlatamayacağız” demiş ama hala “meram”ın ne olduğu tam bilinmiyor.
PKK yöneticileri “Şu tarihe kadar yapmazsanız” diyerek “terör tehdidi”ni kesmiyorlar ama Hükümet daha çok “Suriye ve Mısır’la meşgul” görünüyor. Bu çok bilinmeyenli ve tehlikeli, üstelik bir kez daha “bekleme dönemine sokulmuş” denklem nasıl çözülecek hala belli değil!
Cezaevinden farksız..
Dün bıraktığım yerden devam ediyorum... İstanbul’da da sokak hayvanlarını “kısırlaştırmak veya tedavi etmek” için veya “hayvan sevmez bencil vatandaşların ısrarı” üzerine alan belediye barınaklarının bazıları bu işi özenli yapıyor, bazıları ise birer “hayvan cezaevi”nden farksız. Bundan sonra sokak hayvanlarının bakım ve kısırlaştırmasını “ülke çapında bir kampanya” ya çevirmeyi de hedef saydığım için bunları tek tek tek dolaşmayı düşünüyorum.
HAYTAP gönüllüleri uzun süredir Ümraniye Barınağı’nda sıkıntılar yaşadıklarını, hayvanların kafesler içinde tutulduğu bazı bölümlere girişlerine izin verilmediğini, bazı veterinerlerin kaba ve sevgisiz davranışlar sergilediğini, köpek ve kedi yavrularının küçükken sahiplendirilmesinin yapılmadığını, toprak üzerinde durması gereken hayvanların sadece fayans zeminler üzerinde yaşatıldığını bildirmekteydiler. Önce Belediye Başkanı Osman Can’la görüşerek durumu anlattım. O da bana şartların söylendiği gibi olmadığını, Kadıköy ve Üsküdar belediyelerinden de hayvanların kendi sınırları içine bırakıldığını (bu şikayet birçok belediyede duyuluyor) ve bunun işlerini zorlaştırdığını aktardı ve nazik şekilde “barınağa beraber gitmeyi” teklif etti.
Yalnız gidersem daha kolay gözlem yapabileceğimi düşünerek 23 Ağustos Cuma günü iki HAYTAP gönüllüsü, her Pazar bu barınağı ziyaret eden pırıl pırıl gençler; Sevda Kahraman ve Evren Ercan’la birlikte Ümraniye’ye gittim. Barınağın görünen kısmı fena değil, aynı kafeste çok sayıda köpek bulunuyor, hayvanlar “fayans taşlar” üzerindeler ve bu zeminler onlar varken yıkandığında kaçacak yerleri yok. Sarıyer Kısırkaya Barınağı’nda gördüğüm durumun yaşanması kaçınılmaz. Ayakları ıslak zeminde kayıyor, oturunca ve yatınca ıslanıyorlar, bu insanın içini acıtıyor ama bakımları iyi görünüyor.. Hemen bitişiğindeki Üsküdar’a ait bölüm ise gerçekten pislik içinde, hayvanlar perişan.. (Sarıyer’e dönecek olursak; sokaklarında hayvanlara “su ve mama köşeleri” bulunduğunu görmüştüm ama barınakta sıkıntılar vardı, sonra bir kısmı düzeltildi. Yine de tek veterinerle olamayacağı ortadaydı, hala aynı şey sürüyor mu bilmem.)
Unutmadan söyleyeyim, Ümraniye’de inanılmaz güzellikte köpekler var, çoğu “insafsız sahipleri tarafından” sokağa bırakılmış cins hayvanlar; İrish Setter, Husky, renk renk kurt köpekleri gibi.. Pet shop’lardan dünya para verip alacağınıza barınaklara gidin, kedi ve köpekleri oradan alın, daha iyisi olamaz. Tabii giderken yanınıza sosis, peynir, oyuncak kemikler vs alıp onları sevindirebilirsiniz.
(Yarın devam edeceğim..)