Daha önce yazdığı kitapta “Atatürk’ün yaptıklarını, Cumhuriyet’in kazandırdıklarını, anayasaya konmuş olan ifadeleri” öven Baskın Oran biliyorsunuz şimdilerde “Cumhuriyet baştan yanlış kuruldu, biz yeniden kuracağız” demeye başladı.
Ama Hükümet tarafından Ege Bölgesi’ne gönderilen “akiller” den biri olarak yaptığı konuşmada “Bu süreç başarılmazsa metrolar, AVM’ler her gün patlar” diyerek teröre toplu hedefler gösterdi.
Pazarlık masası
Terör örgütü silah bırakmadan “pazarlık masası”na oturma hatası baştan yapıldığı için artık öyle bir noktaya gelindi ki gerçekten PKK’nın başta “özerk bölge” olmak üzere talepleri karşılanmadığı takdirde terörü arttıracak olmaları ortadadır. Aynen bu “özerk bölge”nin de kim ne derse desin kısa süre sonra “bağımsız devlet” talebine (bakınız İspanya örneği) varacağı gibi..
Ama durum budur diye, halka “çözüm süreci anlatmak ve onları alıştırmak, tepkileri azaltmak üzere” gönderilen bir AKİL “savaş çıkar, her gün metrolar, AVM’ler patlar” tehdidiyle insanlara korku mu salacaktır?
Yine ‘Savaş çıkar’..
Aynı şeyi İç Anadolu Bölgesi “AKİL”lerinden Celalettin Can yapmış.. “Kendim de Kürdüm” dediği konuşmasında “Bir savaş çıkar, sınırlar yeniden çizilir” cümlesi yer almış.. Baş kısmı ne olursa olsun akil bunlarla halkı terörize edemez, böyle bir yetki kimseye verilemez.
Nitekim konuşmayı yaptığı üniversitenin Uluslararası İktisat Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mehmet Alagöz “Savaş kimle kim arasında çıkar, Türk-Kürt kardeştir. Kürt ile PKK’yı ayırın” diyerek tepki göstermiş.
Can ise hatasını açıklayamamış.. Açıklayamaz zira hem savaş “iki ayrı devlet arasında” olur, buradaki durumun adı “terör”dür ve her ülkede böyle adlandırılmıştır, hem de gerçekten “Kürt” ile PKK’ yı aynı göstermek, terörle özdeşleştirmek hatadır.
Sonuç olarak, bazı akiller ne dediğini bilmiyor, ya akillikten istifa etsinler veya görevden alınsınlar!
Özel yetkililer Microsoft’a ne diyecek?
Bu davaya bakan “özel yetkili” hakimler, savcılar biliyorsunuz “BİLİRKİŞİ RAPORLARINI” görmüyor, duymuyor gibi davrandılar. Sanık sandalyesine oturtulan talihsiz insanlar ve avukatları yıllardır “bizim bir suçumuz yok, bu iddialar sahte CD’ler üzerine kurulmuş, işte ispatı” diyerek onlarca delil sunduğu halde onları hiç dinlemeden 15-20 yıl hapislere mahkum ettiler.
Bu “iddiaların sahteliğini gösteren deliller” arasında “2003 yılında hazırlandığı öne sürülen Darbe Planı”nda henüz o yıllarda konmamış sokak isimleri, kurulmamış şirketler de vardı, “2003’te henüz kullanılmaya başlanmamış” olan, 2007’de kullanılmaya başlanan bir yazı-harf tipi olan “calibri font” da.. Ve bilirkişi raporları bunları defalarca ortaya koymuştu. Sonunda; iddia CD’lerde kullanıldığı görülen bu fontun “ne zaman kullanıma girdiği” dünya devi yazılım firması Microsoft’a sorulmuş.
Gelen cevap; “Calibri fontu piyasaya 2007’de çıkmıştır, daha önceki tarihli bir belgede kullanılması imkansızdır” .. Şimdi o CD’lerin “2003’te değili, 2007 sonrasında hazırlandığı” dünya çapında bir belgeyle kanıtlanmış oluyor.
Suçu olmayan insanlara ömür boyu hapis veren özel yetkili mahkemeler ne yapacak? Ya Yargıtay, o da bu raporu mu görmezden gelecek? Balyoz Davası ve uydurma delillere dayalı tüm siyasi davalar için, aslında “Türk yargısının geldiği üzücü nokta” için bu rapor ibret olmalıdır!
AİHM kapısı kapatılamaz!
Ben “hükmün açıklanması ertelendiği için” Fazıl Say’ın hakkında çıkan 10 ay hapis kararını temyiz etmeye, yani Yargıtay’a gitmesine, bu nedenle AİHM’ye gitmesine de imkan olmadığını hiç duymadım. Dün Hürriyet’te Mehmet Yılmaz’ın yazısında gördüm.
Hukukçulara sordum, bunu duyup emin olana rastlamadım. Ama eğer onu çaresiz bırakmak ve mutlaka mahkum etmek için bu da yapıldıysa “pes” yani.. Uzun yıllardır AB’ye bizi alsınlar diye bekleyen bir ülke AİH Sözleşmesi ölçülerine uymak zorunda olduğu gibi, hukuksuzlukla karşılaşan vatandaşlarına “AİHM kapısını tamamen kapatma” hakkına da sahip olamaz.
Ben Fazıl Say’ın yerinde olsam bu durumu kesinlikle AB’ye ve AİHM’ye duyururdum, Demirperde dönemi bile bittiğine göre olaylar demir perde arkasına gizlenmemeli!