ABD Savunma Bakanı John Kerry “Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına dair kesin bulgular olduğunu” söyleyerek “Bu bizi bir şeyler yapmaya zorluyor” demiş. İngiltere basını “Parlamentolarında Irak savaşı öncesinde de aynı konuşmaların yapıldığına dikkat çekildiğini ve çoğunluğun Suriye’ye müdahaleye karşı çıktığını” yazdı. Arkasından Başbakan Cameron “Parlamento müdahaleye katılmamızı istemiyor, buna göre karar vereceğiz” dedi.
ABD Dışişleri Bakanı “kimyasal silaha dair kesin bulgu-lar”dan söz ederken yine de “Obama gibi ben de şuna inanıyorum ki bu konunun ABD halkıyla tartışılması gerekiyor. Kongre üyelerine danışacağız ve halkla konuşacağız” dedi.
Hükümet ne isterse...
Türkiye’de de halkın çoğunluğu “Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin içinde olmamızın ülkeye zarar vereceğini” düşünüyor ama bizde “Parlamento” Batı ülkelerinde olduğu gibi “özgür iradeleriyle” değil, “lider sözüyle” karar vermek zorunda olduğu ve çoğunluk tek partinin elinde olduğu için “Hükümet ne isterse sonuç öyle” çıkacak. Maalesef.. “Halkın kararı”, “halkın tepkisi” önemli değil, seçilmiş ya, bitmiş olay. Oysa asıl Batı demokrasilerinde “seçilmiş”ler “gerçekten halk tarafından seçilmiştir, buna rağmen halkın görüşüne özen gösteriyorlar.
Dönüp vuracak!
Fransız Le Figaro; “Türkiye neden savaş istiyor” diye sorup cevabı da kendisi vererek “Türkiye’nin politikaları sonunda bölgede ‘izole’ hale geldiğini, söz konusu müdahaleye katılarak ‘diplomatik gerileme’sini durdurmak istediğini” yazmış. Ve eklemiş; “Suriye ihtilafına karışmasının bumerang etkisi yapması kaçınılmaz. Türkiye’nin dış politikaları artık ‘taraflı’ olarak algılanıyor”. “Taraflı” derken herhalde “Köktendinci grupları, örgütleri desteklemekten veya mezhep eksenli politika yapmaktan” söz ediyor olmalılar. “Bumerang etkisi” ise “Suriye ihtilafına karışmanın dönüp bizi vuracağını” anlatıyor. Ki aynı şey çok daha önce yabancı siyaset bilimciler ve tarihçiler tarafından söylenmişti.
N.Y Times yorumunda; “Türkiye ‘ortaya çıkmasına yardımcı olduğu güçler arasında sıkışıyor” demiş. International Herald Tribune ise mevcut durumu “Avrupa’da 17. yüzyılda din-toprak ve siyaset konusunda meydana gelen savaşların benzeri Ortadoğu’da yaşanıyor” şeklinde özetlemiş..
Şüphe!
Genel tabloya baktığımızda Türkiye için durum hiç iç açıcı değil, başımızda zaten PKK ile yaşanan büyük sorun varken ve “1 Eylül’e kadar zaman verdik” tehditleri yapılırken bir de “din-toprak-siyaset” eksenli savaşların içine girersek ve Ortadoğu ülkeleri gibi kargaşaya düşersek Batı’nın da “Biz uyarmıştık” diyeceği ortada.. Suriye’deki kimyasal silah kullanımının “müdahaleye uygun zemin hazırlamak için ABD tarafından kullanılmış olabileceği” şüphesi Türkiye’de de çok kişide mevcut.
ABD’nin Irak’a müdahalesiyle başlayan savaşta sivil-asker 1.5 milyon kişinin öldüğünü ve sonunda kendilerinin de “hatalarını kabul edip özür dilediklerini” unutmayalım. 1.5 milyon insandan söz ediyoruz, hangi özür temizler bunu? Suriye’ye müdahaleyi isteyenler o ABD’nin bugün “halkla tartışmak”tan söz etme nedeninin de “sorumluluk ve hesap verme” korkusu olduğunu düşünsünler.
Amerika kendisi de dengeyi kaçırmış şekilde Ortadoğu ülkeleriyle top gibi oynuyor, tuzağa düşmeyelim, çıkmak imkansız olur!
Çıplak arama da ne demek?
Bir bu rezaletimiz eksikti, o da tamamlanmış.. Gezi gösterileri sırasında gözaltına alınan 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Elif Kaya götürüldüğü Şakran Cezaevi’nde “soyunması istenerek çıplak şekilde aranmış”, darp ve tacize maruz kalmış. Video kamera görüntülerinde odada erkek gardiyanlar var. Haberde “Müdür’ün de odaya girip çıktığı, kapıdan içeri baktığı” bildiriliyor, bütün gardiyanların da genç kıza gayet kaba davrandıkları belli oluyor, zaten Kaya’nın odadan çıkarken onlarla tartıştığı da belirtilmiş.
Şimdi, yine “bir medeni ülkede” diye başlayalım, çünkü artık bu kadarı “kabustan da öte” bir olay.. Soralım; medeni bir ülkede böyle bir skandala izin verilir mi?
Anayasal hak!
Medeni bir ülkede olaya derhal Adalet Bakanı el koyarak Müdür’den başlayıp tüm gardiyanların cezalandırılmasını sağlamaz ve derhal halka “Bir daha böyle bir skandala asla izin vermeyeceğim” demez mi? Medeni ve demokrat bir ülkede “üniversite öğrencileri ve tüm vatandaşlar gösteri hakkına sahip” değil midir, bu nedenle asla cezalandırılamayacakları yasalarla garanti altına alınmamış mıdır? Türkiye’de de “barışçıl gösteri” anayasal hak değil midir, yeni anayasada da olmayacak mıdır? (Tabii yeni anayasaya “devlet istediği zaman bu hakkı kısıtlar” şeklinde konmazsa..)
Medeni ve baskı görülmeyen bir ülkede böyle bir olayda “başta kadın örgütleri” olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları tepkisini bildirmez mi?
Sizi bilmem ama ben de artık “medeni bir ülkede” yaşamak istiyorum, bıktım bu saçmalıkları ve insanlara da hayvanlara da uygulanan görülmemiş vahşilikleri arka arkaya dinlemekten yahu!