‘4 genç fidan’ için referandum!

Haberin Devamı

Yüz binlerce vatandaş seller, sular gibi sessizce sokaklara aktı.. Kesilmeyen yağmurlarla seller, sular Park’ı götürdü, derme çatma çadırlardaki yüzlerce genç geceleri gündüzlere katıp birer ““özgürlük abidesi” gibi dimdik durdu, "gerçeklerin hasır altına itilmesine” razı olmadı, eğilmedi..

Olayları çarpıtan, tarihten hiç alakasız olaylarla benzetmeler yaparak insanları aldatmaya çalışan medyaya da, hakaret yememek, hedef gösterilmemek için bütün o süreçte de üç maymunları oynayan, gözü “borsa”dan ve kendi ailesinin, şirketlerinin çıkarlarından başka bir şey görmeyen kesimlere de, “ne şiş yansın ne kabap” hesabıyla yapacağına-söyleyeceğine karar veremeyip komik durumlara düşenlere de esaslı bir ders verdi.. “Biz böyle bir nesil istemiyoruz, şöylesi olacak” diyenlere “Biz gerektiği gibiyiz, heykel yontar gibi bizi yontamaz, marjinal etiketi yapıştırmaz, çapulcu diyemezsiniz” dedi..

Kindar değil, kararlı!

Adil, vatandaşı ve özellikle gençleri yok saymayan, onların üstüne her üniversite protestosunda devlet gücüyle gitmeyen, polis şiddetiyle hayatını kaybeden gençler için de hukuku çalıştıran, aklına geldiğinde veya hedefine ulaşmak için her gün olmayacak yasalarçıkarmayan, işine öyle geliyorsa “mahkeme kararlarını” bile görmezden gelmeyen, korku altında sessiz, etkisiz, sindirilmiş bir toplumyaratmak için insanları cezaevlerine tıkmayan, kısacası “baskıyla yol almayan” demokratik bir yönetimistediğini ortaya koydu. Son duruma bakalım; Gezi Parkı eylemcileri “istekleri gerçekleşene kadar” parktan çekilmemeye karar verdiler ama haksızlar mı? Ne değişti ki onların kararı değişsin? Tamam Başbakan ve Vali eylemcilerin temsilcisi olan (arada olmayanlar vardı, nasıl karıştılarsa) gruplarla görüştü ama kararından vaz geçti mi, geçmedi.

‘Yetmez ama hayır’!

“Mahkeme kararını bekleyeceğiz, sonunda referandum da yapacağız” dedi mesela..Hükümetin artık inatlaşma noktasına getirdiği, dünyanın işe karıştığı böyle bir durumda artık hiçbir mahkemenin, hakimin “iktidarın istemeyeceği” bir karara imza atamayacağını, hepsinin HSYK ile Adalet Bakanlığı’nın emrine sokulduğunu insanlar bilmiyor mu?

Referandum yapılacak olsa yine “devletin tüm imkanları ve bütün medya” ile, ülkedeki tüm ‘billboard’lar ile haftalarca beyin yıkama ve yanıltma yapılacağını, yine yeminli “yetmez ama evet”çilerin piyasaya çıkacağını (geçen referandumdan sonra çoğu gerçekleri anlasa da) bilmiyor mu? Oyların yine “bilgisayarla toplanacağını”, “parmak boyası” da kaldırıldığı için sandıkların güvenli olmayacağını görmüyor mu? Gerçekten samimi olunsa, hala Kışla maketleri göstermek yerine kısacık bir “madem ki toplumda dayatmalara böyle büyük tepki ortaya çıktı, Topçu Kışlası’ndan vazgeçtik, zaten devlet opera-bale-tiyatrosu kalmadığı için opera binası da gerekmez, Gezi Parkı’na dokunmayacağız”cümlesinin söylenebileceğini ama söylenmediğini halk anlamıyor mu?

Eylemler sürecinde ortaya çıkan o süper zeki espriler bile bunların kolayca görülmesini, “üç koyun gütmek”le “akıllı bir toplumu yönetme” nin benzerliği olmadığını fark etmeyi sağlamadı mı?

RTÜK’ten orantısız ceza!

Nereye gitsem Ulusal Kanal’ın da Halk TV gibi çok izlendiğini görüyor, takdir ifadeleri duyuyorum. Ne enteresan ve komik bir çelişkidir ki izleyici takdiri arttıkça RTÜK cezaları artıyor. RTÜK basın ilkelerine, halkın haber alma hakkına saygı gösteren, görevini yapan kanallara “içki bardağını buzlamadın, al sana 150-160 bin TL ceza” diye ceza ayarlamaya kalkacağına haber yayınlamayan kanalları cezalandırmalı.

Polisin “orantısız güç” kullanmasından farksız şekilde sadece “haberleri sansürsüz yayınlayan” kanallara “orantısız ceza” kesince kimsenin RTÜK’ü takmayacağı, güveni iyice yok eden bir hava çıkıyor ortaya.. Devletin, milletin kaynaklarıyla ayakta duran veya zengin patronlara sahip kanalların ancak ödeyebileceği yükseklikte cezaları zorla ayakta duranUlusal Kanal, Halk TV, Cem TV, TV EM gibi kanallara keserseniz “iyi niyet”e kim inanır ki?

Ayrıca, bugün “içki bardağı buzlanmadı” diye İslami dikta rejimlerine uyacak cezalar kesen bir kurumun yarın “askılı elbise veya şort giymiş kadın görüntüsü” için de ceza kesebileceği gelmez mi akla? RTÜK yaptığının “Gezi Parkı eylemleri’ne neden olan haksızlıklara örnek nitelikte” olduğunu ve tepki topladığını bilsin!



Gökçek ve twitter!

nkara Belediye Başkanı Melih Gökçekbugüne kadar kendisine hakaret ettiği iddiasıyla ‘Twitter’da tam 800 kişiyimahkemeye vermiş. Cuma günü onunla ilgili bir haber vardı; “Bir saat içinde 14 Twitter kullanıcısına ‘mahkemede görüşürüz’ demiş.. Belediyenin avukatları sağolsun, bin kişi de olsa “mecbuuur” bakacak, ne yapacak?

Kürtaj ve genelev!

Ama Gökçek kadın takipçileri dahil insanların kimliklerini, adreslerini, iş yerlerini hatta telefon numaralarını açıklıyor ve bulamadıkları için de “bir metot geliştirdik hepinizi buluruz” tehdidi yapıyor, kendi yazmış.. Aynı tweet’te “Rica ediyorum, tartışın ama hakaret etmeyin. Hakaret ahlaksızlıktır, acizliktir” diyor.

Çok pardon ama acaba Twitter’da (kürtaj tasarısı tartışılırken) yasaya tepki gösteren bir genç kıza kızarak “sen kaç kez kürtaj oldun” diyen kimdi? Bu hakaretin alası değil mi? O genç kıza ne demek istemiş oluyor bu sözle?

Genelevlerin kapatılması tartışılırken kendisiyle farklı görüş ileri süren kıza “Genelevde mi çalışıyorsun ki bu kadar ilgilisin” diye soran kimdi? Burada ne demiş oluyor? Yaptıkları “kadına karşı sözel şiddet”in, hakaretin, hatta resmen “taciz in ta kendisidir. Kesinlikle “yargılanmayı”, “mahkemede görüşme” yi hak eder.

Melih Gökçek şimdi “hakaret” etmenin başka hangi tanımlara layık olduğunu da yazsın, öğrenelim!

DİĞER YENİ YAZILAR