Hz. Muhammed’in “Allah dermanını yaratmadan bir derdi yaratmamıştır” ve “Her derdin dermanı vardır” sözleri insanlığı araştırmaya teşvik etmektedir. Bu yönü ile hasta ve hekime bütün ümit kapılarını açık tutmaktadır...
Günlük yaşantımızda hırs ve rekabeti bir yaşam tarzı olarak sessizce kabulleniyoruz. Oysa şifa, şefkat ve dayanışma gibi yaşamı destekleyen güçlerle uyum içindedir. İnsan bilinci hastalıkta ve sağlıkta güçlü bir faktördür. Farkındalığımız hayatımızı ve yaşadıklarımızı anlamlandırmamız, tıbbi müdahalelerin etkisini güçlendirmektedir.
HAYAT BİR İMTİHAN SÜRECİ DEĞİL ÖĞRENME SÜRECİDİR. Aslında hastalıklar kendimizi koruma ve sevme sorumluluğunu tekrar kazanmak için gerçek bir uyarı veren harika birer fırsattır. Hastalık ve şifa süreci, değişim için bir fırsat olarak görüldüğünde iyileşme gerçekleşir. Sağlığımız ve hastalığımız; düşünce kalıplarımızla doğrudan ilişkilidir. Hayata bakışımız, kendimize verdiğimiz önem ve değer, bir bütün olan zihin ve beden sağlığımızı etkiler. Öfke, kin, nefret, endişe, kuruntu, vesvese, şüphecilik, güvensizlik, korkular hayal kırıklığı, keder, ümitsizlik gibi haller sonucunda enerjimizin tükendiğini, sevginin ortadan kaybolduğunu ve kendimizi yalnız hissettiğimizi görürüz. İşte çoğu zaman zararlarının farkında olmaksızın şuursuzca yaşadığımız bu gibi duygular, zamanla kasların ve sinirlerin sıkışmasına, organ ve dokuların harap olmasına yol açarak hastalıkları tetikleyebilirler.
İnsanın bedensel ihtiyaçları yanında ruhsal ve manevi ihtiyaçları da vardır. Bunlar arasında inanma, bağlanma, sadık olma, dayanma, güvenme, korunma, dürüstlük, iyilik, doğruluk, adalete sahip olma vb. ihtiyaçları görmemek mümkün değildir.
Sevgili Peygamberimiz, sağlığın korunmasına çok önem vermiştir. Bunun için fizyolojik ve psikolojik bütünlüğümüzü bozabilecek birçok konuyu da işaret etmiştir.
Resullullah (A.S.)’a göre imandan sonra kişinin en kıymetli serveti “sıhhat” tir. Bir hadisinde şöyle buyurur: “Allah’dan af ve afiyet” dileyin. Zira, hiçbir kimseye “yakin”den sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”
Hastalıkların küpü midedir
Hz. Peygamber sağlık konusunda teşhis ve tedaviden önce, sağlığı korumak ve hastalanmamak için tedbirler almayı esas tutmuştur. Bununla ilgili sözlerinden biri şöyledir:
“…hasta olmadan önce sağlığın kıymetini, ölmeden önce hayatın kıymetini bil.”
Sağlığı koruyucu birçok prensipler sunmuştur: Mideyi ve sindirimi zarara uğratacak gıdalardan söz etmiştir. “Her türlü hastalığın küpü midedir.” ve “İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kab doldurmamıştır.” hadis-i şerifleri ile gereğinden fazla gıda almanın, vücuttaki dengeleri bozacağını belirtmektedir.
Peygamberimizin sözlerinden ilham alan Mevlana “Mideden vazgeç, gönle doğru yürü.” diyerek dikkatimizi manevi ihtiyaçlarımıza yöneltmektedir.
Hz. Muhammed’in “Allah dermanını yaratmadan bir derdi yaratmamıştır.” ve “Her derdin dermanı vardır” sözleri insanlığı araştırmaya teşvik etmektedir. Bu yönü ile hasta ve hekime bütün ümit kapılarını açık tutmaktadır.
ÖRNEK HAYATLAR
‘Her hastalığın ilacı vardır. Tedavi arayın...’ Hz. Muhammed...
Ameliyat olup kemoterapi alan Ayşe, metastaz olunca önce içindeki gücü hatırladı... Sonra olumsuz düşünce orucuyla hep olumlu bakmaya başladı... Üçüncü olarak kendini kabul etme ve sevmeyle keşkelerden arındı ve sonunda tamamen iyileşti
Ayşe’nin hastalığı memede başlamış. Ameliyat olmuş ve kemoterapi almış. Ancak bir süre sonra metastaz yapmış. Biz tanıştığımızda hastalığı 4’üncü düzey ilk evredeydi. Bir çiçekçide tanıştık, hastalığını öğrenince bu karşılaşmanın tesadüf olmadığını anlamıştım. Bir süredir konuyla ilgili kitaplar okuyor, tezler yönetiyordum. Görüşebileceğimizi söyledim. Ve çalışmaya başladık.
“Allah insana kaldıramayacağı hiçbir yükü yüklemez” mealindeki ayet ile başladık! Böylece Ayşe öncelikle ‘içindeki gücü’ hatırladı.
Olumsuz düşünce orucu...
Sonra olumlu düşünmek ve yaşamak üzerine çalışmalar yaptık. Bu çalışmanın ilk aşamasında ‘olumsuz düşünce orucu’ diye de isimlendirebileceğimiz bakış açısı yer alıyordu. Önce birlikte ‘olumsuz düşünmemeye niyet ettik’. Aklımıza olumsuz bir düşünce, bir vesvese, bir kaygı geldiğinde de “Niyetliyim, şu anda bu düşünceyi kabul etmiyorum” demeye başladık. Böylece olumsuz düşüncelerin yıpratıcı, umutsuzluk veren bakış açısından arınma süreci başladı.
Bu yaşantı ‘şükretme’ ile desteklendi. Bu çalışma Ayşe’yi güçlendirdi ve şöyle bir anıyı yaşamına katabildi:
Bir sabah akrabalarından biri telefonla aradı. Nasılsın diye sorunca Ayşe, “İyiyim bugünlerde dişlerimi yaptırıyorum” dedi. Bunun üzerine yakını “Ne kadar ömrün kaldı da dişlerini yaptırıyorsun?” anlamında sözler söyledi. Ayşe hemen düşünce orucunu hatırladı ve bu düşünceyi içine almadı, kabul etmedi. Arınmaya niyet etti. Ardından giyindi ve otobüsle şehir merkezine gitti. Anneler günü yaklaştığı için, her yer süslenmişti. Gezdi, ufak hediyeler aldı ve eve geldiğinde o andan hiçbir iz kalmamıştı.
Kendini kabul etme ve sevme...
Üçüncü adım olarak ‘kendini kabul ve sevme’ çalışmasına başladık. Yani ‘keşke’lerden arınma çalışmalarına… “O günkü aklımla öyle düşündüm ve öyle yaptım, artık yapmıyorum, önemli olan bu” diyoruz.
Bu telkinler Ayşe’nin hem kendini , hem de insanları anlamasına kapı açtı.
Ayşe “Önceleri elimden bir şey gelmez, ben hastayım diye birilerini suçlarken, şimdi artık iyileşmeye katkıda bulunabilirim diye düşünmeye başladım” dedi. Burada ‘tevekkül’ anlayışı etkiliydi. İyileşmenin bize düşen yanını bilmek, gücümüz ölçüsünde çaba sarf etmek gerekiyordu.
Bu süreci Ayşe şöyle anlatıyor:
“Allah’ım ben yaşamak istiyorum diye niyet ettim. Dua ve inanç birleşince çok güzel oluyor. Mana ve madde birleşiyor. İnsanın dostu olmalı. Her şeyini anlatmalı, paylaşmalı. Üzüntülü yerlerde kalmamak lazım! Fıkralar ve mizah önemli. Olumlu düşünce sıkıntılardan kaçmak değil, olumlulukları tercih etmektir. Olumlu düşününce arkası geliyor. İştahı artıyor insanın. Konuşmaları, düşünceleri değişiyor. İyi diyelim, iyi olalım. Olumlu düşününce enerji, olumsuz düşününce pasiflik geliyor.”
Ve Ayşe iyileşti, kitle kalmadı...
Ayşe’nin son yaptırdığı tahlillerde vücudunda kitlenin kalmadığı görüldü. O kendini affettikçe, içindeki güçleri keşfedip, umudu beslendikçe, kitle adeta erimişti. Kendini şöyle ifade ediyor:
“İyi ki içimdeki gücü fark ettim, Yaradanıma güvendim, eski yapımdan vazgeçip, yepyeni bir kişiliğe kavuştum. Bu günleri yaşayacağımı hiç düşünememiştim. Başlangıçta ‘neden ben’ demiştim. Şimdi ‘İyi ki ben’ diyorum. Çünkü bu hastalık sayesinde değiştim. Kendimi ve mutluluğu keşfettim.”
Ayşe, çalışmamızı, ‘kabartma tozu’na benzetiyor. Diyor ki: “Kekin bütün malzemelerini koysak ama kabartma tozu koymasak kek olmaz. Manevi yaklaşım insana öyle bir bakış açısı kazandırıyor ki, yükseliyorsun yaşadıklarını anlamlandırıyorsun, kendinle ve yaşantılarınla barışıyorsun, tıbbi tedavi ve diğer uygulamalar kekin malzemeleri gibi. Ama ‘kabartma tozu’ eksik. Maneviyatla birleşince tamamlanıyor.”