Dost derin duygular beslediğimiz bir varlıktır. Yanında kendimizi savunmak zorunda kalmayacağımız biridir. Gönüllü bir ilişkidir. Özgürce kurulur. Seçim unsuru dostluk için çok önemlidir, zorla dost olamayız. Dostlar, ilişkiden kazanmayı umdukları şeylerden çok, ilişkinin kendisi için birbirlerine ilgi ve sevgi gösterirler. Dostluk, benzerlikleri kabul etmeyi değil, farklılığa hoşgörü göstermeyi de gerektirir. Yani dostluk karşımızdakini öylece sevmek, sevebilmek, kabullenmektir.
Altın, para pul değil dost!
Ünlü Sokrates’e öğrencileri sormuşlar: Dostluk nedir?
Sokrates de onlara şu yanıtı vermiş;
“Çocukluğumdan beri arzuladığım bir şey vardır. Kimi insan atları olsun ister, kimi insan köpekleri, kimisi altını, kimisi de şanı şerefi; bense bir dostum olsun isterim...”
İnsanların hoşça vakit geçirmek ve tatmin duygusu yaşamak için olduğu kadar, fiziksel ve ruhsal sağlıklarını korumak için de dosta ihtiyaç duydukları düşünülür. Yürüttüğümüz dostluklarda ne kadar fazla şey bulursak, kendimizi stres, psikolojik hastalıklar, hayatta başımıza gelen olumsuz olaylar ve benzeri şeylere karşı o kadar koruma altına almış oluruz.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Yaratıcımız bizlere şöyle sesleniyor:
Dostlukta cinsiyet ayrımı yoktur!
“İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin dostudurlar. Onlar iyiliği anlatırlar, kötülükleri engellerler…”(Tevbe,71)
Ayette görüldüğü gibi, dostlukta cinsiyet ayrımı yoktur. Dostlar hayatın akışında birçok olayda beraberdirler. Birbirlerine doğruları anlatırlar. Birbirlerini geliştirirler. Olumsuz yaşantılara ve alışkanlıklara karşı birbirlerini engellerler.
Yaradanımız dostluğun oluşumunda ve devamında iyilikler yapmanın önemine de şu ayetle dikkatlerimizi çekmektedir:
“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğe karşı en iyi biçimde karşılık ver. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimsenin sana karşı candan dostmuş gibi davrandığını görürsün.” (Fussilet, 34)
Hem dünya, hem ahirette dost!
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Yaratıcımız, seçeceğimiz dostların hem dünya hem ahiret hayatımızda etkili olacağını da şu ayetle bildirmektedir:
“Cehennem ateşinin size dokunmaması için, zulmedenlere sakın yönelmeyin. Çünkü o zaman Allah dışında dostlarınız olmayacaktır. Ve Ondan başka kimse tarafından da size yardım edilmeyecektir.”(Hud,113)
Ayette görüldüğü gibi, gerçek dost bizi iyiliklere yönlendirir. Ahlakımızın güzelleşmesini destekler. Yeteneklerimizi fark etmemize ve geliştirmemize destek olur. Ayetin vurguladığı diğer bir nokta en büyük dostun ve yardımcının Yüce Yaratıcımız olduğudur. Aslında gerçek dostumuz öncelikle Rabbimizdir. O kendini Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatmaktadır bizlere;
“…Allah’a sımsıkı sarılın. Çünkü O sizin dostunuzdur. Allah ne güzel bir dost ne güzel bir yardımcıdır.”
Allah’ın dostluğuna açık olun!
Hac suresi 78. ayette vurgulanan bu açıklamada Yaradanımızla her an ve çok yakın bir iletişimde olmamız ve onun rehberliğine, yardımına ve dostluğuna kendimizi açmamız önerilmektedir.
Bilgeler bu çağrıya karşılık vermişler ve Allah’tan dost olarak bahsetmişlerdir. Yunus Emre insanın gönlünün Yaratıcımızın evi olduğunu ve insana hizmetin Yaradana hizmet olduğunu dizelerine şöyle yansımıştır:
“Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim”
“Dost yüzü kıbledir.”
Dostluk Mevlana’nın dilinde de güzel açıklamalar bulur:
“Dost ol. Sayısız dost gör. Dostun olmazsa yardımsız kalırsın.”
“Sen dostun mutluluğuyla sevinirsen bu dünya sana gül bahçesi görünür.”
“Kötü niyetler dostluğu karartır. Niçin onları gönülden kovmuyoruz.”
İslamiyet’te ölüm son değil, yeni bir hayattır!
SORU: Dinimizin ölüme bakışını açıklar mısınız? RAZİYE SAYAR
Yaşamın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, insanoğlunun her zaman ilgi duyduğu, hakkında düşündüğü, tanımaya çalıştığı bir konudur. Çünkü ölümü sorgulama, yaşamın anlamlandırılmasında ve manevi değerlerin oluşmasında önemlidir.
Kur’an ‘ölüm’ için ne diyor?
Kur’an-ı Kerim’ de Rabbimiz ölüm hakkında şu açıklamayı yapmaktadır:
“Küllü nefsin zâikatul mevt.”
“Her canlı ölümü tadacaktır.” (Enbiya/35)
İslam’a göre ölüm bir son değil, daha gerçek bir hayat ve varoluşa geçmektir. Ayette ruh kelimesinin kullanılmaması, nefs kelimesinin geçmesi; bedenin öldüğü, ruhun sonsuz olduğu şeklinde yorumlanmıştır.
Mevlana: Yaradana kavuşmak
Ayette geçen zâika kelimesini, zevkle bağlantılı değerlendiren Tasavvuf düşüncesinde ise ölüm, Sevgili ile buluşma, vuslat anıdır. Bu sebeple ölüm, korkulan bir olgu değildir. İlahi aşk ne kadar kuvvetli ise, kavuşma arzusu da o kadar kuvvetlidir. Mevlana’ya göre ölüm, Yaradana kavuşmaktır, yeniden doğmaktır, gerçek varoluştur. Beden kafesinden kurtulmaktır. Asıl ölüm Allah’ı unutmak, ondan gafil olmaktır. Böyle biri yaşıyor görünse de ölü sayılır. İnsan Allah’ı bilmekle yaratılışının gereğini yerine getirmiş olur. Böyle biri görünüşte ölmüş görünse de kafesten kurtulan bir kuş gibi ölümsüzlüğe ulaşmıştır.
Yunus Emre de bu anlayışı dizelerine şöyle yansıtmıştır.
Yunus öldü diye salâ verilir.
Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez.
SORULARINIZI BEKLİYORUZ
Ramazan ayı ve oruçla ilgili tüm sorularınızı, Prof. Dr. Öznur Özdoğan’ın oznurozdogan@gazetevatan.com adresine gönderebilirsiniz.