Geçen gün bir kasa mandalina geldi gazeteye. Açtım baktım, Seferihisar’dan. Belediye Başkanı Tunç Soyer yollamış.
Seferihisar, çok severek izlediğim bir kasaba. Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehri”. (Cittaslow) Geçenlerde yine konuşuyorduk kendisiyle “e oldunuz da ne oldu anlatın bana” dedim bana bir kasa mandalina ile cevap verdi.
Meğer anlamı şuymuş:
Seferihisar’da halkın en büyük geçim kaynağı mandalina. Fakat üreticiler mandalina alıcılarına karşı ortak hareket edemediği için alıcılar meyveyi düşük fiyattan alıyor, bazen hiç ödemiyor veya son anda alımı iptal ediyor. Çözüm mandalinanın paketlenerek veya işlenerek katma değerinin arttırılması ama bunun için tesis yok. Dahası mandalinanın kalitesinin arttırılması için toplu hareket edilmediği için her sene Seferihisar mandalinasının değeri daha da azalıyor. İşte bu noktada Seferihisar Belediyesi devreye girmiş ve Mandalina Üretici Birliği’ni kurmuş. Sonra bir mandalina işleme ve paketleme tesisi satın alarak birliğe devretmiş. Birlik çatısı altında hareket eden üreticiler ilk aşamada Rusya’ya ve Sırbistan’a ürünlerini aracısız ihraç etmeye başlamış. Yurtiçinde ve yurtdışında satılamayan mandalinalar ise Seferihisarlı çocuklara mandalina suyu olarak dağıtılmaya başlanmış.
Bana gelen mandalinalar işte onlar.
Seferihisar’ın en büyük köyü Orhanlı köyü de bu üretim seferberliğine katılmış. Orhanlı’da bulunan tarihi taş baskı zeytinyağı tesisi ayağa kaldırılarak Orhanlı Köyü Alınteri Zeytinyağı Fabrikası olarak yıllar sonra tekrar üretime başlamış. Gençlerin önderliğinde kurulan Orhanlı Köyü Derneği tarafından yürütülen çalışmalar sonucu Orhanlı Taş Baskı Zeytinyağı markası altında ve şişelenerek seferipazar.com üzerinden satılmaya başlanmış.
Sonraki proje ise “Doğa Okulu”. Doğa Derneği ile birlikte Orhanlı köyünde yapımına başlanmış bile. Ezbere ve yazılı müfredata değil paylaşmaya ve yaparak öğrenmeye dayanan bir eğitim sistemi olacakmış. Okulda öğretmen-öğrenci olmayacak, herkes öğrenci olarak kabul edilecek.
Hep derim: Başka bir dünya mümkün...
Motosiklete minibüs muamelesi
Dünyanın en motosiklet sevmeyen ülkesiyiz. Nedendir bilinmez onlara hamam böceği muamelesi yaparız. Taksiciler mesela motosikletlileri sıkıştırmak, yoldan çıkarmak, düşürmek için ellerinden geleni yapar. Trafik tıkanmıştır, motosikletli araçların arasından geçmeye çalışır, öldür Allah yol vermezler. Tek bir belediye motosiklet park yeri yapmayı akıl etmez. Yol kenarına park edersin, gelir bir araba üstüne biner. “Yahu bu da bir araç” dersin sana üç tekerlekli oyuncağını yolda bırakmış çocuk muamelesi yapar.
Ama iş para almaya gelince birden adamdan sayılırsın. HGS diye, OGS’den farkı nedir anlayamadığım bir şey çıkardılar. Sırf bu yüzden aylardır 2. Köprünün son dört gişesi kapalı. Etiler tarafından girdiğin anda ayvayı yiyorsun. Bir saat sürdüğü oluyor köprüye varmak. Bir sistem bu kadar mı ağır değiştirilir?
Fakat ben benim meselem bu değil. Bu kadar külfet ne içinmiş diye HSG hakkında bilgi alayım dedim. Sitesine girdim. Her maddeyi okudum. Araç sınıflandırmasına bir fark var mı diye merakla oraya da bastım...
Her yerde üç tekerlekli oyuncak muamelesi gören motosiklet, köprüde ve karayollarında kamyonet, minibüs hatta arazi taşıtı muamelesi görüyor! Aynı ücrete tabi.
Adil değil. Motosiklet, mevcut trafik sıkışıklığına ve park problemine en ideal çözüm. Kullanımı her şekilde desteklenmelidir. Üstelik bilen bilir, soğuk, rüzgâr, yağmur, sıcak gibi ciddi külfetleri de vardır.
Özgür Yücel internette bir kampanya başlattı. Motosikletlilerin köprü ve karayollarından ücretsiz geçebilmeleri için. İmza verip destek olun!
http://www.change.org/tr/kampanyalar/köprü-geçişleri-motosikletler-için-ücretsiz-olmalı
Yavaş Seferihisar’ın hızlı mandalinaları
Haberin Devamı