En güzel imkanlara sahip morg

Haberin Devamı

…..

Grizu tehlikesi nedeniyle elektrikli aydınlatma yok bu tünelde. Ölümün ağzı gibi zifiri karanlık. Daha ilk adımımda düşmekten son anda kurtuluyorum. Zemin ıpıslak. İrili ufaklı her taşı, lastik çizmelerimin ince tabanında hissediyorum. Bazıları çok keskin. Ayaklarımı acıtıyor. Ne var bunda, ayıp ediyorsun, birkaç saatliğine girdiğin bu ocakta binlerce işçi yıllardır çalışıyor, diyorum kendime. Arkama dönüyorum. Soluklaşan ışıkla, hayatla vedalaşıyorum sanki. Grizuyu düşünüyorum. Sağır eden bir patlamanın ardından gelen bir ateş topu, beni de savurur mu? Tam da bu anda kırmızı alarmlar bağırmaya başlıyor. İrkilmemle kendimi sığınma cebinde bulmam bir oluyor.

Aşağıya malzeme taşıyan bir vagon yaklaşıyormuş meğer. Terden sırılsıklamım. Henüz 600 metre ilerlemişiz. Bir o kadar sonra yerin 380 metre dibinde olacağım. Salim, en önde. Ezbere attığı adımları hiç teklemiyor. Arayı açmamaya dikkat ederken, neyin içinde ilerlediğimi merak ediyorum. Başımı sağa sola çevirip baretimdeki lambanın aydınlığına dikkat kesiliyorum. Sağda, maden taşıyan dar bir bant çalışıyor. Solda, 50 metrede bir sığınma cepleri ve gaz sensörleri. Yukarıda, ocağa hava götüren kalın bir boru hattı. Dehlizin iki yanında yüzlerce yarım daire demir destekler yanyana. Rahatlıyorum. Binlerce tonluk toprağı, devasa pençeler gibi kavrıyorlar. Yarım saat sonra yolun eğimi artıyor. Ve anadamarın üstündeyiz. Salim, “Yukarı bakın, 25 metre kalınlığında linyit var” diyor. Lambalarımızın ışığı vurdukça yıldız sağanağına dönüşüyorlar. Kara elmas dedikleri buymuş, diyorum. Kömürün acı tadı dişlerimde çıtırdıyor. Kirpiklerim gözlerimi korumaya yetmiyor. Mendilimi çıkarıp burnuma götürüyorum, simsiyah.

Aradan geçen bir buçuk saat, bir gün gibi geliyor. Yerin yüzlerce metre altında olmak, gürültü ve kömür tozu dayanılacak gibi değil. Salim, çıkışa kadar bize refakat ediyor. 19 derecelik yokuş bize sarp dağ yamacı gibi geliyor. Dehlizin ucundaki ışık git gide büyüyor. Dışarı çıkınca başımı göğe kaldırıyor, derin bir nefesle ciğerlerimi dolduruyorum.

(Gülden Aydın, 23 Mayıs 2010, Hürriyet Gazetesi)

.....

Gülden Aydın, tam 4 yıl önce, yine bir mayıs günü Soma’ya gitmiş, kömür ocağına girmiş ve bir maden işçisiyle röportaj yapmıştı. Ben o röportajı unutamamıştım. Bugün, arşivlerden çıkmış, yeniden konmuş siteye…

Yeniden okudum, yeniden gözlerim doldu. Bir madencinin günlük hayatı, bizim ancak kabuslarımızda gördüğümüz şeyler.

“Her gün helallik alıyorum karımdan” diyor bir yerde. Girmek var çıkmamak var diye… Ve işte 245 maden işçisi dün çıkamadı.

***


Öldürmeyen, patlamayan, çatlamayan enerjilere ihtiyacımız var derken işte tam da buydu demek istediğimiz.

“Halkı anlamıyorsunuz, fantezi dünyasındasınız, temiz enerji lüks bize” diyenler acaba utanıyor mu şimdi?

ABD’de bir milyon ton kömür üretimi başına en fazla 6 kişi hayatını kaybederken Türkiye’de bu sayı 900 kişi. Çalışamaz hale gelenler 12 bin.

Çin (bile) bizden çok daha iyi durumda.

Kömür sektöründe iş kazası dünya rekoru açık arayla Türkiye’nin.

Gelişmiş ülkeler bunun çaresini uzun zaman önce buldu.

***


Akılda kalan:

“En güzel imkanlara sahip morg” lafı.

Ne mutlu bize!

DİĞER YENİ YAZILAR