Üç günde bir olan program: Bebek

Haberin Devamı

Cemal Safi’nin “İçim ürperiyor, ya evde yoksan” diye şahane bir şiiri vardır ya... Evde çalışan bir yazar olarak benim için de şu sıralar şu laf geçerli: “İçim ürperiyor, ya birden uyanırsan?”

Bildiğiniz gibi iki haftadır anneyim. Koruyucu anne oldum. Koruyucu aile lafını çoğu kişi “part time” ailelik sanıyor ama öyle değil. Bildiğin tam mesai annelik. Üstelik sonsuza dek! Üstelik tatil yok, fazla mesai yok, akbil de yok. Dahası bende koca da yok... Peeee... (Bu arada: Hani her bebek kısmetiyle gelir diyorlar ya... “Kısmet tercih imkanı” varsa eğer ilgili merciin dikkatine önemle sunayım: ev ve araba istemiyorum. Onlar çok şükür var... Ben başka bir şey istiyorum. Bilmiyorum anlatabildim mi...)

“İçim ürperiyor, ya birden uyanırsan” lafına geri dönersek..

Uyanınca pek şeker oluyor, gülücükler dağıtıyor, itirazım yok amma... Tam yazının ortasında, hele de biraz geç kalmışsam ve gazetedekiler “acele et, hat kaçıyor!” diye (haklı olarak) ensemde boza pişiriyorsa... Uyanması tam bir “felaketim olur, ağlarım” durumu oluyor. (Bugün de “şiirlerden alıntılama günü” oldu...)

Bakıcısı Ayşe’yi, oruç tuttuğu için erken yolluyorum ve 4’den sonra veledinoyla baş başa kalıyoruz. İki üç defa olmayacak bir zamanda uyandı, akla karayı seçtim. (İş yetiştirmeye çalışan annelerin koruyucusu tanrısı niye yoktur acaba, mitoloji sana diyorum!) Denemediğim şey kalmadı. Veledi kanguruya oturtup yazı yazmak bu denemelerin en başarısızıydı diyebilirim. Zira bu ufak tefek arkadaşlar uykudan uyandıklarında son derece neşeli, hareketli ve “göz çıkartıcı” oluyorlar. Böyle tam isabet bir şekilde işaret parmağını sol gözüme bir sapladı, ben diyeyim 17 siz diyin 38 yıldız gördüm... Tek gözü kör bir anne olmama ramak kalmıştı yani... Gerçi kanguru denen taşıma aletini başka zamanlarda da beceremiyorum ayrı...

Demek istediğim şu sıralar yazılarımı bir gerilim filmi tadında yazıyorum, hatalar, cümle düşüklükleri varsa affola...

Şu 2 hafta içinde şunu anladım: Bu ufak tefek arkadaşların programı üç günde bir oluyor. Hiçbir teknoloji bu kadar hızlı değişmiyor, değişemiyor. (Ateizzzler bunu da açıklasın!) Üç gün boyunca mesela sabah 4,5 uyanır, sen de buna göre önlemlerini alırken 4. gün “güncelleme” geliyor ve arkadaş uyanmayı 3’e alıyor! Peki diyorsun hadi öyle olsun, ama 3 gün geçtikten sonra bu sefer hem saat 2’de hem de saat 6’da uyanıyor. Tamam buna da razıyım diyorsun fakat 3 gün sonra komple format atıyor ve bambaşka saatte uyandığı gibi mamayı da reddediyor! Eee? Ne istiyor peki? Oyun eğlence gezme tozma... Lan saat sabahın beşi!?!? Ne gezme tozması???

Dahası gezme tozma talebi de 3 gün sürüyor. Sonra yine mama ve uyku dönemine giriyoruz. Fakat bu sefer de biberonu ağzına verme yüz metre yarışına döndürüyor işi. Üç saniye, yemin ederim 3 saniye geciktim diye bir bağırma bir çağırma... Ortalığı inletti...

Dün gece ağzımdan şu cümle çıktı: Çok şükür bu macerayı da başarıyla atlattık... Kahramanımız acaba yarın hangi ile uyanacak, heyecanla bekliyoruz..

DİĞER YENİ YAZILAR