Mutat kışlık izninizdeki yazarınız (bir nevi boz ayı izni) yavaş yavaş geri dönüyor sayın okurlar. Kitap (Küçük Oteller 2014) bitti, Mutlu Tönbekici is back.. …
Ancak bu gün ben olmayacağım bu köşede… Zira Perihan Mağden’i konuk edeceğim. Zira yeni bir kitap çıkardı: “Sahibinden sıfır kilometre köşe yazıları! TEHLİKELİ TEMAYÜLLER” Hiçbir yerde yayınlanmamış (zira bildiğiniz gibi P.M. hiçbir gazetede yazmıyor… Veya “hiçbir gazete onu barındıramıyor” diyelim…) 26 köşe yazısından oluşan bir kitap.
Herkesin ettiği lafı ben de edeceğim: Perihan Mağden’i özlemişim. Zaman zaman internetten eski yazılarını bulup okuyan biri olarak… Evet iyi geldi… Üstelik komşu olmamıza ve sık sık görüşüyor olmamıza (canlı yayın) rağmen... (Canlı yayını da süperdir bu arada)
Dahası kitapta ben de varım. Hem de iki ayrı yerde. Açık açık değil elbette… Bir arkadaş, sevgili komşu kisvesi altında… (Ben iyi komşuyum. Kötü komşu başkası!) Hoş, Perihan Mağden kastetmediği halde kendimi kitabın birçok yerinde gördüm, o da ayrı. Ama nerede gördüğümü söylemiyciiim elbette… Şimdi sahneyi Perihan Mağden’e terk ediyorum….
Mütemadi bir işkence aracı olarak annelik
“Bazı kadınlar bir adamı/bir hayatı kafesledikten sonra, gün, hatta an saymaya başlıyorlar. Doğurmaları gerekiyor. Çocuk, bebek! Hemen, derhal! Bir an önce. Böylesş sinir illeti kadınların, anında çocukları da olmuyor. Gelsin tedaviler, gün saymalar. En sonunda bebeklerine kavuştukları anda, nevrotikliklerinin altın gerekçelendirmesinde de (annelik Tacı) kavuşmuş oluyorlar. Evlerini, eşlerini ve kendilerini giderek hayata kapatmaya başlıyorlar….
Kutsal Annelik o denli müsamaha gösterilen, karşısındakini öylesine çaresizleştiren bir oyun kartı ki, kadın bu karta her gün daha fazla abandıkça etrafındaki çaresizler geri çekiliyor. .. Sonsuz bir manik enerjiyle evde uyulması gereken (esasında iler tutar yanı olmayan) kuralları habire fazlalaştırıyor. Evde soznsuz bir nevroz hali hüküm sürüyor: onun evi, onun nevrozu. Anneliğinden aldığı güçle, yakın çevresindeki herkesi nevrozunun hükümranlığı altında yaşamak zorunda bırakıyor. Ve çoğu zaman annesi, anneannesi, babaannesi sayesinde de edindiği kadın korkusu ve kadın bağımlılıyla bir çeşit iğdiş edilmiş vaziyetteki koca, eşinin durumuma el koyamamakta. Korkuyla, mevcut (sanki var da) huzurları kaçacak endişesiyle, inkar etme pratiğiyle, karısı eli artırdıkça görmezden gelip başını öbür yana çevirmekte. Kutsal annelik şilebine binmiş de delilik okyanuslarına açılan eşlerini bakarkör stilleriyle izleyen adamlara, çocuklarını kurban etmeyi göze almaları yüzünden inanamıyorum ve katlanamıyorum esas olarak.
Bu toplumdaki çıldırtıcı nevrotikliğe itaat katsayısını düşünürken,
Kutsal Anne/Fazla İltifat ve Alakayla İğdiş Edilmiş Oğul/Hiçbir Şeyi
Görmek İstemeyen Ruh Bana üçgenini de her daim göz önüne almamızda sonsuz yarar var.”
(Tehlikeli Temayüller, Everest Yayınları)