Başbakan TÜSİAD toplantısında kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmesine müsaade edemeyiz, zulümdür şudur budur dedi.
Uzlaşıyor, liberal kanadı yine kazanmaya çalışıyor demişler.
Bırrrrak-ınız..
Bir kere bu ülke koca bir mahalledir ve herkesin üzerinde bal gibi de bir baskı vardır. Etiler’de tüy ağırlığında, Sivas’ta buldozer ağırlığında.
Edirne’de patlamış mısır gücünde, Erzurum’da asfalt silindiri gücünde.
Bu bin yıldır da böyle.
Ben taşra sayılmayan ama bal gibi taşra olan bir yerde büyüdüm.
12 Eylül darbesinin ardından gelen o korkunç yıllarda.
Taşranın adamı nasıl delirttiğini bilirim. Tamam silindir gibi ezmiyordu belki bizim oranın mahalle baskısı ama muhallebi kıvamında da değildi. Kulunçlarımıza kadar hissederdik.. İçine demir tozu ilave edilmiş yün yorgan kıvamında diyelim.
Demek istediğim şu:
Bu ülkenin “mahalle baskısı” yeni değil. AKP yaratmadı. Mahalle baskısının AKP ile güçlendiğini de düşünmüyorum. Gazetelerin, endişeli modernlerin ortaya çıkardığı, ortaya çıkardığını sandığı mahalle baskısı, benim güzel ve yalnız taşramda HEP vardı.
2011 medyasıyla 1985 medyasında arasındaki fark şu: Medya taşrayı keşfetti! Bunlar iktidara geldikten sonra “öyle” bir yer olduğunu anladı! Ara ara keşfe çıkıyor “amanin 45 santim, amanin kuran kursu, amanin şu bu” diye haber yapıyor. 1985 yılının Hürriyet’i, ANAP iktidarında Anadolu Lisesinde açılan mescidi haber yapmaya gerek görmüyordu, şimdinin Hürriyet’i AKP iktidarında kızlarla erkekler arasında 45 santim mesafe konmasını haber yapmaya gerek görüyor. Özetle: İnsanların yaşam tarzına müdahale edilmememesine kimsenin gücü yetmez bu ülkede. Edilmiştir, edilmeye de devam edecektir. Burası yaşam tarzına müdahale cumhuriyetidir.
Mesel bu değil.
Bununla yaşamaya alıştık biz.
Benim derdim başbakanın dili.
Ne dediği umurumda bile değil.
Heykele ucube de dese aynı, şahane de dese aynı.
İçki içenleri sevmesin. Onlar da onu sevmez olur biter.
TÜSİAD toplantısında eline metin verilmiş (Allah metin yazarına zeval vermesin) uzlaşmacı görünmüş bir an.
Konuşmasını sessiz dinleyin, yine birilerine (mesela İsrail’e) çatıyor sanıyorsun. Güzel olumlu bir şey söylüyor ama benim tüylerim yine diken diken. İçim yine huzursuz.
Niye dedim kendi kendime..
Çünkü o kadar çok zehirlendim ki artık bir anlık panzehirler yaramıyor.
Yeterince sert ve kaba bir ülkesiyiz. İnsanlar birbirleriyle selamlaşmaktan çok itişip kakışıyor. Saygı sözcüklerinden çok hakaret sözcükleri ediliyor.
Takdirden çok tenkit ediliyor.
Asabiyetin hakim olduğu koca bir açık hapishaneye dönüştü ülke.
Penceremden içeri sadece küfür giriyor. Gençlerin, esnafın yanından geçerken ne yapacağımı şaşırıyorum artık.
Bu nasıl barbarlaşmış bir dildir diye hayret ediyorum.
Ve uyaramıyorum bile.
Korkuyorum demeyeyim ama çekiniyorum.
İşte Başbakana o yüzden kızıyorum.
Acı, zehirli, düşman bir dili dolaşıma soktu devletin en tepesinde.
Zehir dozunu da giderek arttırdı.
Şu an artık o zehir, vücudu öldürme noktasına geldi.
Ne dediğiyle inanın ilgilenmiyorum. İyi bir şey dese de aynı kötü hislere kapılıyorum.
Yaygın bir tarz haline geldi acı ve zehirli konuşmak.
Tatlı dil tarih oldu. En fenası işte bu.
Tatlı dil tarih oldu
Haberin Devamı