İki gün önce Taraf gazetesi muhabiri Tuğba Tekerek, çok iyi bir iş yaptı. Şiddet görmüş gibi karakola gitti ve bir kadın sığınma evine sevkini sağladı. 3 gün boyunca orada kaldı ve izlenimlerini yazdı.
(“Kadın Süründürme Evi” 5 Mart 2013 Taraf).
Konuyla ilgili Aile ve Sosyal Projeler Bakanı Fatma Şahin ile röportajyapmış (14 Şubat 2013 Vatan) ve yine kendi programım “Her Yöne 80 Dakika”da (her Çarşamba Vivet Kanetti, Hilal Kaplan ve moderatörümüz Zeynep Bayramoğlu ile 21.15’te AHaber’deyiz) kadın sığınma evleriyleilgili olumlu konuştuğum için kendimi sorumlu hissediyorum.
Ben hükümetin, kadının statüsü konusunda kararlı olduğuna inanıyorum.
Yasa değişti ve iyi bir yasa geldi. Uluslararası “Kadına Yönelik Önleme Sözleşmesi”ni imzalayan ilk ülke de Türkiye. Aile ve Sosyal Projeler Bakanlığı’nın bütçesi 1,5 milyar liradan 20 milyar liraya çıkartıldı. Bakanlığın da gayretli olduğunu görüyorum. Kadına önleme ve izleme merkezleri (KOZA’lar) açıldı 14 ilde.
Başbakan, konu hakkında yeniden ve sık sık konuşmaya başladı. Polis, hakim, savcı, hemşire, doktor... Hepsi kadına şiddete artık başka türlü bakıyor veya bakmaya mecbur ediliyor. Bunlar iyiye işaret.
Fakat belli ki bakanlık durumun vahametinin farkında değil veya yetişemiyor. Pamuk eller yeterince cebe gitmemiş. Taraf muhabiri Tuğba Tekerek’in “sığındığı” sığınma evinin koşulları bir hayli berbat.
Berbatlığı da en başta kapasite düşüklüğünden geliyor. 20 kişilik yerde 100 kişi sığınmaya çalışıyor. Üstüne sular kesiliyor, tuvaletler pis, üst üste yatmaktan kadınlar ve çocuklar hastalık kapıyor. Tedavi imkanı yok, psikolojik destek bu kadar kişiye elbette layıkıyla verilemiyor. Canlarını kurtarmaya çalışırken bu sefer de kalabalık, hastalık ve pislikle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Kadınların bazıları bu koşullara dayanamayıp çocuğunu alıp evine (ve dayağa) geri dönüyor. Kapasiteyi 5 katına çıkarmak. Demek daha çok para ayrılması gerek. Daha çok merkez, daha çok eleman, daha çok vizyon. Demek sorun sanıldığından çokçokçok büyük. Demek yurt genelinde hepi topu 2500 kişilik “sığınma evi” kapasitesiyle bu işler olacak gibi değil.
Türkiye’nin bu işe verecek parası var. Türkiye’nin bu işe verecek “gönlü” de var. Yavaş yavaş herkes bir ucundan tutmaya başladı.
Esra Erol mesela. Televizyonda evlenme programı hazırlayan, güzel vebir kadın olarak tanırdınız değil mi? Hayır sadece bu değil.
“Umut Evi” diye bir proje başlattı. Çaresiz kadınlar için ücretsiz psikolojik ve hukuki destek veriliyor bu evlerde. Fatih Belediyesi, Bolu Belediyesi ve Düzce belediyesi bünyesinde üç ayrı yerde gönüllü avukatlar ve psikologlar, fiziki, manevi ve ekonomik şiddette uğramış kadınlara çıkış yolu öneriyor. Gelir de Esra Erol’un yazdığı iki kitaptan (“Kara Duvak” ve “Sesiz Gelinler”) geliyor. Esra Erol’un ne mecburiyeti var? Parası, pulu, şöhreti yerinde.
Böyle netameli işler bıçak sırtı gibidir. Kadınların başına bir gün bir iş gelir, Esra Erol Umut Evi’nin gönüllü avukatının tavsiyesi yüzünden oldu derler.
Ben umutluyum. Ama çözüm kadınları değil şiddet gösteren erkekleri evden alabilmek. Sorunun kaynağı gitmeli evden. Mağduru değil. O günlere de geleceğiz.
Sığınma evlerine kaynak artırılmalı
Haberin Devamı