Sakız Adası’nın ufacık bir köyündeyiz. İsmi Olimpi. (Olympoi diye yazıyorlar) Turistlerin rotasının dışına bir Mastika köyü. Mastika, sakızın Yunancası. Sakız üreterek geçimlerini sağlayan köylere de Mastika köyü diyorlar.
“Seni pek kimsenin bilmediği bir yere götüreceğiz” dedi Rena ve İrini. “Ama Yunanistan’ın en güzel yemeğini yiyeceksin...”
Ayıptır söylemesi Paskalya’dan beri yemek yiyoruz. Paskalya, yani İsa’nın dirilişinin yıldönümü aynı zamanda 40 günlük orucun da bittiği gün. Neden oruç tutuyorlar? Çünkü yakalanıp yargılanıp idama mahkum olup çarmıha gerilmesi 40 gün sürmüş ve yılın o günlerinde İsa’nın acısını paylaşmak için etsiz, balıksız, şarapsız ve hatta eğlencesiz günler geçiriyorlar. Dirildiğini düşündükleri Paskalya’dan sonra ise şölen yapıyorlar. Yunanistan’ın her yerinde o Pazar kuzular çevriliyor.
Köyün meydanında bir tabela gösterdiler. Tabelada şu yazıyor: “Olimpi Kız Okulu, İstanbul’daki Olimpili gurbetçilerin bağışlarıyla yapılmıştır. 1908”
O an aklıma Heybeliadalı Rum arkadaşım geldi. Atalarının Sakız’dan geldiğini söylemişti. 1800’lerin sonlarında Sakız Adası’nda fakirlik iyice dayanılmaz olunca bir grup insan, İstanbullu zengin Rumların hizmetçisi, bahçıvanı olmak üzere İstanbul’a göçmüş. Çoğu Prens adalarına yerleşmiş. Geliş o geliş, çoğu kalmış. Türkiyeli olmuşlar... Sonra bildiğiniz gibi... Cumhuriyet’in Türk olmayana uyguladığı yıldırıcı politikalar yüzünden... Yavaş yavaş erimişler....
Sakız Adası geçen sene büyük bir felaket geçirdi. Adanın güneyinde büyük bir yangın çıktı. Yangın günlerce sürdü. Sakız ağaçlarının büyük bir kısmı yandı. Adanın en büyük gelir kaynağı bir anda kül oldu.
1900’lerin başında olduğu gibi, dünyanın her yerindeki Sakızlılar yine yardım yollamışlar adaya. Sakız ağacı fideleri alsınlar ve diksinler diye... Amerika’dan, Avustralya’dan, Atina’dan... Sadece Sakızlılar değil adaya âşık olup her yaz Sakız’a gidip gelen yabancılar da bağış yapmış. Adalılar, ağaçları dikmişler yine... Ama ilk ürünü vermeleri için 7 yıl beklemeleri gerekecek..
Felaketler insanları bir araya getiriyor. Adanın yarısının yanmasından sonra beklenmedik bir dayanışma çıkmış ortaya. Daha doğrusu yeniden “diriliş”. Herkes kendini, ilişkilerini, bulunduğu ruh halini gözden geçirmiş. Birçok kişi hayatın kısalığının farkına varmış. Başka yerlerde yaşayanlar evlerini tamir ettirmiş. Emekli olanlar adaya geri dönmüş. Felaket, adaya yeniden hayat getirmiş...
Gel de en şimdi her kışın baharı, her gecenin bir sabahı vardır deme...
Size yangın yerinde açan çiçeklerden hiç söz etmiş miydim? Hatırlatın da bir gün anlatayım...