Sakız Adası’ndayım ve iki gündür pır pır dolanıyorum.
Sakız Adası, ismiyle müsemma sakız ağaçlarıyla doluymuş. (Twitter’da bilhassa sordukları için yazıma bu cümleyle başladım.) Bizim Antep, nasıl fıstık ağaçlarıyla kaplıdır, burası da aynen öyle. Sakız ve zeytin. Sakıza mastika diyorlar. Evet bildiğiniz “ooo mastika mastika mastika” şarkısındaki mastika.
Sakız ağacı tahmin ettiğimden daha minyon bir ağaçmış. Veya üretim kolay olsun diye buduyorlar.
Fakat çok nazlı bir ağaç sakız ağacı. O kadar ki sadece adanın güneyindeki ağaçlardan sakız çıkıyor. Kuzeydekiler, kuzey rüzgârlarını sevmediği için damla sakızı vermiyorlarmış. Bizim Alaçatı tarafındaki bir iki ağacı saymazsak dünyada sakız ağacından damla sakızı üretilebilen tek yer burası. (Falım Sakızları Türkiye’deki sakız ağaçlarını rehabilite kampanyası başlatmıştı geçen sene. Ne oldu bilmiyorum..)
Damla sakızının bu kadar zor üretildiğini bilmezdim. Mevsimi gelince ağaçların altına önce elenmiş beyaz toprak döküyorlar. Sonra ağaçta “göz yaşı” çentikleri açıyorlar. Sakız, damla damla o beyaz toprağın içine düşüyor. Sakız, o özel beyaz toprak sayesinde minik taşlar halinde katılaşıyor. İşte o taşların her gün, güneş doğmadan önce toplanması gerekiyor çünkü güneş çıktıktan sonra cıvıyor ve toplanamaz hale geliyor.
Hadi buraya kadar tamam. Esas iş sonra başlıyor. O damla sakızların içinden taşların, sapların, kaçmışsa böceklerin temizlenmesi lazım. Kadınlar, sakızlar yumuşamasın diye yine gece serinliğinde önlerinde bizim gibi “sini” dedikleri kocaman tepsiler, o damlaların içinden o taşları sivri uçlu bıçaklarla tek tek temizliyorlar. Kolay bir iş değil. Daha sonra da damlalar soğuk sularla defalarca yıkanıyor. Bundan sonra sakızlı kahvemi içerken (ki Sakız Adasında henüz içmedim, burada böyle bir adet yok galiba) kadınların bu emeğini her daim hatırlayacağım
Mastikadan yapmadıkları şey kalmamış. Sadece işçi, reçel ve sakız değil kozmetik de yapmışlar. Kremler, sabunlar, parfümler.. Sadece bunları satan dükkanlar var ve çok enteresan bir tek bu dükkanlar bütün gün açık. Gerisi siesta zamanı kapalı.
***
Bir Türkçe Olimpiyatı da Sakız’da
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Türkçe Olimpiyatlarınin açılışı yapıldı. Orada değildim ama twitterdan gördüğüm kadarıyla bizimkiler bir helecan olmuş bir kıpraşmış gönül yayları.. “Litvanyalı Olga az evvel kardeşim dedi, hüngür hüngür ağlayasım geldi” diye twitler geliyordu.
Canlarım, Sakız adasında da Türkçe olimpiyatları var. Pek sizin beğeneceğiniz stilde değil belki (marş, ilahi ve hamaset yok) ama inanın buradakiler de işi bayağı ilerletmiş.
Dün akşam bir Dimitri ile tanıştım mesela iki buçuk yıldır Türkçe öğreniyormuş. Şakır şakırdan bir tık öncesine kadar gelmiş. Özel ders mi alıyorsun dedim hayır kursa gidiyormuş! Sakız adasında Türkçe kursu?! Evet hem de 4-5 yıldır varmış.
Adanın bir kasabası olan Mesta’da ziyaret ettiğimiz Taksiyarhon Kilisesinde hem rehberlik hem bekçilik yapan İrini, bir Kıbrıslı Türk’ten Türkçe öğrenmeye başlamış. (Kıbrıslı arkadaşımızın öğrettiği Türkçe’yi de birinin bize öğretmesi gerekecek bu durumda. He he.. Şaka yaptım yav! Saldırmayın hemen üzerime.. Bayılıyorum ben o Türkçenize) Sakız Belediyesinden tanıştığım Evangeliki ufak ufak sökmeye başlamış dilimizi. Nereden biliyorsunuz bu kadar kelimeyi dedim, gülerek “Şaharazat ke Kismeeet” diyorlar. 1001 Gece ve Gümüş dizilerinden söz ediyorlar yani.
Ah bir de otellerin hazırladığı Türkçe broşürleri okusanız... Gerçekten gözyaşı dökersiniz. Fakat olimpiyatçı milliyetçi böbürlenmesiyle değil de edebiyat hocası sıkıntısıyla. Demek istediğim Sakız Türkçesine accık Türk desteği lazım. Bazıları bir hayli komik olmuş.
Karar verdim gazetem beni kovarsa Sakız’a gelip boğaz tokluğuna mönü, reklam ve broşür çevirmenliği yapacağım. Her gün bir lokanta ve otelde takılsam en az 100 günüm tok geçer. Eh daha ne ister insan...
www.kucukvebutikoteller.com
Mastika deyip geçme!
Haberin Devamı